Röportaj: Buket Bal
İhsan Oturmak’ın 5 yıl aradan sonra Galeri Öktem Aykut’ta gerçekleştirdiği ‘Çift Başlı‘ isimli solo sergisi kesinlikle görülmeye değer. 30 Mart 2024 tarihine kadar ziyaret edilebilecek olan sergiyi sanatçısıyla konuştuk.
Basın Bülteninden;
“Sergiye de adını veren Çift Başlı serisi, Oturmak’ın araçlar ve özellikle özel hizmete mahsus devlet araçlarına dair sorgulamalarındaki yeni bir aşamayı gösteriyor. Aynı zamanda birer iktidar nesnesi olan bu araçlar; telaş arzeden anlarda ne yapacağını bilemeyen, kararsız ve biçare varoluşu görselleştiriyor. Bir afet anında kurtarma görevini yüklenmesi gereken araçlar, hangi yöne ilerleyeceklerini bilemeyecek denli özlerinin uzağındalar. Serinin ana parçası olan Otonom Taksi isimli yerleştirme ise, bu stresli ve verimsiz varoluşu unutulmayacak denli abartılı bir yorumlama ile zihnimize kazıyor.”
Buket Bal: ”Çift Başlı” uzun bir aradan sonra gerçekleştirdiğin ilk solo sergin. Sergi oluşana kadar geçen süreç nasıldı? Sergi nasıl ortaya çıktı?
İhsan Oturmak: Sergiye hazırlık sürecini de kapsayarak; bulunduğumuz zamanın hem yaşamımız hem de çalıştığımız işler üzerinde çok etkili olduğu bir süreç geçirdiğimizi düşünüyorum. Bunu hem yerel hem küresel ölçekte gözlemliyorum. Öncelikle pandemi yaşamımız üzerinde çok etkili oldu. Alışkanlıklarımızı değiştirmek zorunda kaldık. Benim için yeni bir yaşam deneyimiydi. Türkiye büyük bir deprem yaşadı. İçinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasi karmaşa ister istemez bizi etkiledi. Belirsiz geçen bu süreç işlerin içeriğini değiştirdiği gibi sergi sürecini de etkiledi. Uzun zamandır, beş yıl arayla ilk defa sergi açıyorum. Bunlardan bağımsız sergiyi değerlendirmemek gerekir. Çalışmalarım üzerindeki etkisi sergi içeriğinde de görünür durumda diye düşünüyorum.
B.B.: Çift Başlı’da yeni üretimlerinden oluşan önemli bir seçkiyi izliyoruz. Bu seçki bütünüyle kuvvetli bir eleştiri barındırıyor. Ortak problemleri, kural tanımamazlığı sorgulayan güncel ve geçmiş düzlemlerinde iktidar eleştirisi yapan oldukça güçlü bir anlatı. Toplumsal deneyim ve eleştirilerini alışılmışın dışında bir kanal aracılığıyla yeniden; farklı bir biçimde düşünme fırsatı bulan izleyici bu sergi ile ne tür bir bağ kuruyor?
İ. O.: Sergilerimi genelde soru sormak üzerine planlarım. Bu soruları serginin tümüne yaydığım gibi işler özelinde de sorular üretirim. Böylelikle işlerimi bir soru alanı gibi kurgulayarak ilk soruları kendime sorarım. Ve bunlardan yeni sorular türeterek kendi sorularımı çoğaltırım. Daha sonra üst üste binmiş eklemlenmiş soruların izleyiciyle paslaşmasını, onlarda da yeni sorular ortaya çıkarmasını isterim. Çift Başlı ’da diğer sergilerime ek olarak, soru sormanın yanında izleyicinin kendini olayların tam ortasında hissedeceği bir ortam oluşturmaya çalıştım. Böylelikle izleyici olayın bir parçasıyken daha doğru sorular geliştireceklerini düşündüm.
Örneğin ‘Otonom Taksi’ işim tam olarak böyle bir duyguya hizmet ediyor. İşleri seyirlik olmaktan çıkarıp; binilen, dokunulan, deneyimlenebilen bir iş olmasını istedim. Bu sayede işler ile izleyici arasındaki anıtsal dokunulmaz mesafeyi ortadan kaldırdım.
B.B.: Politik gündemi her zaman değişken ve hararetli bir ülkede yaşıyoruz. Bu da toplumsal hafızanın zayıflamasına ve bir noktada yaşananların kalıcılığını yitirmesine sebep oluyor. Sanat bu hafızayı canlı tutmak için bir araç olabilir mi? Sanatçının bu tür bir misyonu olmalı mı?
İ.O.: Sanatçının böyle bir misyonu olmalı mı bilmiyorum. Ama etkili işlerin hafızayı canlı tutmaya yaradığını düşünüyorum. Dolayısıyla işlevi olan bir araca dönüşüyor. Tabii bunu tüm sanat işleri için söylemek mümkün olmaz. Bazen sanatta bu hafızanın zayıflamasına neden oluyor. Değişken ve hareketli olan şey her zaman siyaset veya sosyal yaşam olmuyor. Üretilen işlerin yoğunluğu ve niteliksizliği de bu uğultunun bir parçası. Sonuçta her gün binlerce film, dizi, müzik ve görsel sanat işi üretiliyor. Global bir dünyada yaşıyoruz. Çok şeye maruz kalıyoruz. Bu da önemli olan şeyleri görmememize sebep olabilir.
B.B.: Sıkışmışlık hissiyle izlediğimiz sergi, gerçek yaşantımızda her anına tanık olduğumuz ekonomik, ekolojik, kentsel ve ahlaki çöküşün ve çıkmazın bir tezahürü. Bu ilişkilenme ve anlatı biçiminin mizahi bir yanı da var elbette; derler ya ”izahı olmayan şeyin mizahı olur” bu anlamda Çift Başlı çok kendine ve bulunduğu coğrafyaya has bir sergi. Buna ilişkin neler söylersin?
İ.O.: İçinde bulunduğumuz coğrafyayı ve kendine has yaşantılarını iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olarak değerlendirmeye kalkışmadan kendi gözlemlerimden yola çıkıyorum. Bende yarattığı düşünce ve hisler için görseller üzerinden sözsüz bir ifade yoluna gidiyorum. Aslında tam olarak yapmaya çalıştığım şey gördüğümü başka bir görsel ile yeniden farklı bir dil ile görünür kılmak. Mizahi karakteri ise durumların kendi içindeki varoluşlarından kaynaklanıyor. Özellikle ironik bir dil kullanmaya çalışmıyorum ama ister istemez anlatı kendini böyle bir yapıda buluyor. Bunu kara mizah, ironi, karikatürize karakterlerde değerlendirmek mümkün. Ancak çok daha abartılı görüntülerle gerçek hayat içinde karşılaştığımda ifade yöntemimde cesaretim artıyor. Örneğin nüfus artışının, hayali seçmen haberlerinin, alan daralmasının; acı, komik ve sıkıntılı yaşantılarını günlük hayatta gördüğümde, gerçekten bir evde 100 kişinin seçmen olarak nasıl bulunabileceğinin görüntüsünü izleyici ile karşılaştırmak istiyorum. Bu karşılaşmanın kendiliğinden ironik tarafı benim teatral ya da prodüksiyonel olarak bir çabaya girmemi gerektirmiyor. Mesela ‘İstif’ çalışmam böyle bir sürece çok uyuyor. Olanı olduğu gibi kaydetmek kendiliğinden mizahileşiyor.
B.B.: Son dönemde seni etkileyen, izlemekten keyif aldığın sergi ve projeler neler oldu?
İ.O.: Arter’de Selen Ansen küratörlüğünde Ömer Koç koleksiyonundan seçilen eserlerden oluşan Farz Et Ki Sen Yoksun sergisi çok geniş bir seçki sunması ve işlerin birlikteliğinin güzel kurgulanmasından dolayı sevdiğim bir sergi oldu.
Salt Beyoğlu’nda Handan Börüteçene’nin Üç İç Denizin Ülkesi sergisi sanatçının kırk yılı aşkın tarihini göstermesi açısından keyifle gezdiğim bir sergiydi.
B.B.: Güncel ve gelecek başka projelerin var mı ?
İ.O.: Yakın zamanda Burcu Çimen ve Didem Yazıcı’nın Yapı Kredi Kültür Sanat’ta hazırlamış olduğu karma bir resim sergisi var. Mayıs ortası gibi açılacak sergi. Bu sergide benim de işlerim gösterilecek. Onun dışında Mardin Bienali döneminde paralel bir etkinlikte göstereceğim iki işim olacak.