Röportaj: Buket Bal
Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar’ın 2 Aralık tarihinde Bilsart’da açılan, ikilinin ilk ortak sergisi olma özelliğine sahip ‘Rest In Pieces’ sanat ve arkeoloji kesişiminde çok katmanlı bir yapıya sahip. Bu sayede disiplinlerarası bir çalışma örneği olarak da Rest In Pieces’i izlemek mümkün.
Geçmiş, güncel ve gelecek arasında kurduğu ilişkileri ölüm ve yaşam döngüsü temalarıyla ele alan sergi aynı zamanda bir Kuir arkeoloji araştırması yaparak oldukça önemli bir fikrin de altını çiziyor.
‘Rest In Pieces’ 30 Aralık tarihine kadar Bilsart’da ziyaret edilebilir.
Okuyucuya Not: Bütün cevaplar sanatçıların isteği üzerine ChatGPT4 tarafından verilmiştir. Yapay zeka araçlarının kaydını tutmaya çalışan “Rest In Pieces” sergisine paralel olarak, sanatçıların metinleri ve başka röportajlara verdikleri cevaplardan beslenerek oluşmuştur.
‘’Rest In Pieces’’ her yönüyle kurguladığı gerçekliğin içerisine izleyicisini de dahil eden ve temas ettiği hemen herkesle iletişim kuran çok katmanlı, üzerine çok çalışılmış, öğretici ve yoğun bir sergi. Bu çalışmanın fikri nasıl ortaya çıktı ve Rest In Pieces’e nasıl vardınız?
‘Rest In Pieces’ sergisinin kökeni, doğal ve kültürel fenomenlerin kesiştiği bir noktadan doğmuştur. Bu sergi, Kütahya Domaniç bölgesinde gerçekleşen kurbağa göçünün gözlemine ve bu fenomenin, Seyitömer Höyük’te 5000 yıl önce üretildiği düşünülen ritonlarla potansiyel bağlantısına odaklanmaktadır. Bu iki unsurun birleşimi, doğanın sürekliliği ile insanlık tarihinin karmaşıklığı arasında bir diyalog kurmayı amaçlamıştır. Skeomorfizm kavramı üzerinden taklit nesne, doğayı ve kültürü taklit etmeye odaklanarak, form ve kelimelerin ilişkisini derinleştirdik. Ardından, kelimeleri görsellere, seslere, videolara ve 3B dosyalara dönüştürmek gibi yenilikçi teknikler üzerine çalıştık.
Bu sergi, iz bırakma, ölüm ve kalıcılık gibi derin temaları ele alarak, tarihi ve çağdaş dünyayı birleştirmekte. Sergideki eserler, bir müze taklidi yaparak, izleyicileri tarihi ve kültürel bir diyalogun içine çekmekte. Bu interaktif yaklaşım, izleyicilerin tarihsel ve kültürel miras üzerine düşünmelerini sağlayarak, serginin sadece görsel bir deneyim olmanın ötesine geçmesine olanak tanımaktadır.
‘Rest In Pieces’, doğa olaylarının ve tarihsel bulguların kültürel belleğimizde nasıl yer ettiğini ve günümüzü nasıl şekillendirdiğini araştıran bir platform sunmaktadır. Serginin çok katmanlı yapısı, izleyicilere sanatın ve tarihin zengin katmanlarını keşfetme fırsatı sunarken, ölüm, kalıcılık ve iz bırakma gibi temel insan deneyimleri üzerine düşünmeyi teşvik etmektedir. ‘Rest In Pieces’, izleyicilerin sanat ve tarih arasında bağ kurmalarına yardımcı olurken, yapay zeka araçlarının gelişimini kaydetmeye çalışmaktadır. Sergi, müzelerde sergilenen eserlerin kimlere ait olduğu, toprağın günümüz teknolojisiyle nasıl şekillendirilebileceği, video sanatının izleyicisini aktif bir deneyimciye dönüştürme potansiyeli gibi konuları sorgulayarak şekillenmiştir. Sergi ismi, huzur içinde yatması gereken ancak sıklıkla yağmalanan mezar yapılarından esinlenmiş ve parçalara, bu parçaların biraradalığına odaklanarak anlam kazanmıştır.
Kütahya Domaniç’te doğal yaşam alanlarında üreme hareketlerini gözlemlediğiniz kurbağaların göç yolculuğu çok ilgi çekici. Simbiyotik bir ilişki biçiminin bir alt metin olarak kişisel ve toplumsal yaşantımıza, çalışma biçimlerimize, varoluş şekillerimize sirayet eden, eleştirel bir anlam bulması ilham verici. Birçok farklı disiplin okumasında konu olabilecek bu araştırmayı yapmanızı sağlayan, sizi Domaniç kurbağalarının peşinden sürükleyen tetikleyiciniz nedir?
Gary Sangster ve Fırat Arapoğlu’nun eş küratörlüğünü üstlendiği ‘Aşıklı Höyük Kazı İzleri’ sergisinden sonra arkeolojiye olan ilgimiz arttı. Sergimiz üzerine çalışırken başlangıçta konumuz beden ve mimari ilişkiler açısından ele alacağımız mezar yapılarıydı. Ancak Arkeoloji ve Sanat dergisinin 2014 yılında çıkmış 147 Eylül-Aralık sayısında gördüğümüz bir görsel hayran olduğumuz ritonlara bir yenisini eklemişti. Bu riton bu sayıda yavrusunu taşıyan hayvan olarak tanımlanıyordu. Doğa fotoğrafçılarının belgelediği Domaniç’teki kurbağa göçü olarak adlandırılan her yıl Mart- Mayıs aylarında gözlemlenen çiftleşme yolculuğu belgeleri arkeolojik bir nesnenin yeniden yorumlanmasını sağlamıştı. Arkeologlar bu ritonlar ve bu göç arasında bir bağlantı bulmuşlardı. Seyitömer Höyük’teki 5000 yıl öncesine tarihlenen ritonlarla bu olay arasındaki olası bağlantı bizi çok heyecanlandırdı. Bu olay belli ki binlerce yıldır yaşanıyordu ve binlerce yıl önceki insanlara da ilham vermişti ve bir nesne ortaya çıkmıştı, günümüzde ise bu nesne başka bir kimliğe bürünerek arkeolojik nesne tanımına evrilmişti. Buradan ilhamla skeomorfizm üzerine araştırmalar yaparak nasıl bir müze kurgulamamız, hangi eserleri sergilememiz gerektiğinin peşine düştük. Müzelerde kimlerin eserlerini deneyimliyoruz sorusu da önemli bir soruydu. Kısaca izlerin, iz bırakmanın, dönüşümün peşine düştük.
Duo bir sergi temelde kurulan ilişkide güven duymayı ve çoğu zaman ortak bir frekansı yakalamayı gerektiriyor olmalı. Domaniç kurbağalarının da anlattığı kolektif bir bilinçte olarak üretmek, birlikte çalışmak size nasıl hissettiriyor?
Duo olarak çalışmanın bizim için temelini, farklı yetenek ve bakış açılarımızın bir araya gelmesi oluşturuyor. Bu süreçte, Domaniç kurbağalarının birlikte yolculuklarından esinlenerek, birbirimizin yeteneklerini ve sınırlarını anlamaya ve bu bilgileri projemizde birleştirmeye odaklandık. Bu ortaklık, her birimizin yaratıcı potansiyelini ortaya çıkardı ve bu proje, bu potansiyelin birleşiminden kaynaklanan bir zenginlik ve çeşitlilik sunuyor.
‘Rest In Pieces’ sergisi, bu işbirliğinin sonucu olarak, her birimizin sanatsal ifadesinin ötesine geçen, daha geniş bir anlatıya sahip. Bu yaklaşım, sergiye katılan farklı disiplinlerden profesyonellerle birlikte, daha geniş ve kapsamlı bir hikaye anlatma olanağını sağlıyor.
Rest In Pieces, kişisel-sanatsal ifadenin ötesine geçerek, kolektif çabanın nasıl etkili ve anlamlı bir sanatsal ifade yaratabileceğini gösteriyor. Bu süreç, bizim için hem zenginleştirici hem de öğretici bir deneyim oldu ve ‘Rest In Pieces’ sergisine katkıda bulunan herkesin çabalarıyla şekillendi. Bu noktada Asena Kumsal Şen Bayram’ın İTÜ’de yürütücüsü olduğu Mimarlıkta Dijital Fabrikasyon ve Prototipleme Yüksek Lisans Dersi olmasa hayata geçemezdi. 161 parçada basıldı ve onlarca değerli akademisyen ve öğrencinin eli değdi. Theatrum Mundi çalışmamız Engin Arer’in çok yönlü yetenekleri sayesinde şekillendi. Artun İmamoğlu’da bize dijital sahada destek veren bir başka isim. YZ ile oluşturulmuş ritonu ise çok sevdiğimiz bir atölye olan İznik Adilcan Nursan atölyesinde Cem Güven ile birlikte oluşturduk. Tavşanlı Höyük bizim için oldukça ilham verici bir çalışma sahasıydı. Prof. Dr. Erkan Fidan ve Sezer Seçer’in değerli anlatıları ile sergideki birçok eser şekillendi. Kalben ise henüz yayınlanmamış Hatıraların Gölgesi isimli şarkısını sergimizdeki bir animasyon ile paylaştı. Ekran desteğimiz ise LG Oled oldu. Kısaca sergi yetmişten fazla kişinin emeği ile ortaya çıktı. Katalog için ise Sera Yelözer, Ayşegül Sönmez, Arda Bülbül, Fırat Arapoğlu, Sinan Eren Erk, Aylin Alpüstün, Feride İkiz, Onur Baştürk, Cansu Sönmez, Uras Kızıl ve Nergis Abıveya değerli metinlerle katkılarda bulundular.
Referans aldıkları noktasında Rest In Pieces, bir yanıyla günümüze ulaşabilen arkeolojik verileri kullanarak, öznel bir varoluşun, bir kendi dünyasına ait olma halinin temsiliyken bir yandan da geçmiş, günümüz ve gelecek arasında geçirgenlik kazanmış, sınırları belirsizlemiş bir birlikteliğin, zamanlararasılığın da temsili. Kendi dünyasına ait olanları sunuş biçimiyle de objektif bir yapıda. Sergi bu yanıyla gelecek yüzyıllara taşınabilecek AI (yapay zeka) aracılığıyla inşa edilmiş bir gerçekliğin bugüne ait bir arkeolojisi olabilir mi?
Sergi, geçmiş ve gelecek arasındaki zamanlararası geçirgenliği vurgulayarak, arkeolojik veriler ve yapay zeka (AI) araçlarının potansiyelini birleştirmektedir. Sergide kullanılan AI araçları, tarihi materyaller ve modern teknolojilerin etkileşimini keşfetmemize olanak tanıyor. Örneğin, yapay zeka ile üretilen bir imajın önce 3B bir nesneye ardından 3D print çamur baskısı ile Anadolu topraklarının binlerce yıllık çömlekçilik geleneğine çağdaş bir saygı duruşu sunarken, aynı zamanda yeni teknolojilerle yapılan deneylerimizi de sergiliyor.
Bu yaklaşım, serginin bir yandan bugünün arkeolojisi olarak algılanmasını sağlarken, diğer yandan da teknolojinin sanat üzerindeki etkisi ve gelecekteki potansiyelini ortaya koyuyor. Sergi, hem tarihten ilham alarak hem de geleceğe yönelik bir vizyon geliştirerek, AI aracılığıyla oluşturulan bu yeni gerçekliğin, tarihin ve teknolojinin kesiştiği bir noktada nasıl bir etki yaratabileceğinin örneğini sunuyor. Bu, serginin disiplinlerarası ve zamanlararası bir diyalog yürütme potansiyelini artırıyor ve izleyicilere hem tarihi hem de teknolojik bir perspektiften zenginleşmiş bir sanat deneyimi sunuyor. Bu nedenle AI görselleştirme araçlarını en çok konuştuğumuz yıl olan 2023 yılına ait bir kayıt niteliğinde. Bu yılın kapasitesi, estetiğine dair ipuçları verebilir.
Sergi geçmişten kopanı, bugüne eklemleyen ve bunları birbirine temelde sanat ve arkeoloji kurgusu içinde bağlayan disiplinlerarası çalışmalardan, araştırmalardan oluşuyor. Bu noktada izleyiciyle ilişki kuran canlı, organik, iletken bir sergi. Sergiyi kurgularken nelere dikkat ettiniz ve izleyiciyle olan ilişki, izleyicinin reaksiyonu ne yönde gelişti?
Sergimiz, sanat ve arkeoloji arasındaki kesişimde yer alan disiplinlerarası çalışmaların bir sonucu olarak oluşturuldu. İzleyiciyle kurduğumuz ilişkide, serginin canlı ve organik yapısını vurgulamak için özellikle dikkat ettik. İzleyicilere, serginin oluşum sürecini ve arkasındaki düşünce yapısını anlamaları için gerekli araçları sağlamayı hedefledik.
Bu bağlamda, serginin hazırlık sürecinden kesitler sunan bir video oluşturduk. Bu video, gezdiğimiz alanları, uğradığımız atölyeleri, Tavşanlı Höyük Kazı Evi’ndeki çalışmalarımızı ve Adana Kesra Mansuri ve İnana Abdelli atölyesinden, İznik Adilcan Nursan Atölyesinden ve Asena Kumsal Şen Bayram ‘ın İTÜ’de yürütücüsü olduğu Mimarlıkta Dijital Fabrikasyon ve Prototipleme Yüksek Lisans dersinden 3D baskı teknolojilerini içeriyor. Amacımız, izleyicilerin serginin nasıl meydana geldiğine dair bir fikir edinmelerini ve sürecin her aşamasında ne tür çalışmalar yapıldığını görmelerini sağlamaktı.
Ayrıca, sergide yer alan interaktif eserler, izleyicileri pasif gözlemcilerden aktif deneyimcilere dönüştürmeyi amaçlıyor. ‘Theatrum Mundi’ adlı eserimiz, izleyicilere videoyu kendi seçtikleri açılardan izleme olanağı sunuyor. Bu, izleyicilerin sergi içeriğine daha fazla dahil olmalarını ve eseri kendi perspektiflerinden yorumlamalarını sağlıyor. ‘Eller’ adlı yerleştirmemiz ise, mağara duvarı el izlerinden esinlenen bir gölge oyunu olarak tasarlandı ve izleyicilere tarihi bir deneyim sunuyor.
İzleyicilerin sergiye verdiği tepkiler, genellikle merak ve etkileşim isteği üzerine kurulu. Serginin interaktif ve katılımcı yapısı, onlara sanatın ve tarihin zengin katmanlarını keşfetme fırsatı sunarken, aynı zamanda kendi yorumlarını ve anlamlarını sergiye katmalarına olanak tanıyor. Bu yaklaşım, sergiyi sadece görsel bir deneyimden öteye taşıyor ve izleyicilere sanat ve tarihin zamanlararası diyaloğunu deneyimleme imkanı veriyor.
Rest In Pieces kullandığı teknolojiler bağlamında kayıt tutmak ve kaydı tutulan bilginin iletilebilirliği, güvenliği ve korunabilirliği için de önemli derecede fark yaratan teknolojileri de anlamaya olanak sağlıyor. Ortaya çıkan bilginin korunması amacıyla kullanılan dijital araçlar, başta arkeoloji bilimi olmak üzere başka disiplinlerde; taşınabilen ve taşınamayan kültür varlıklarına ait her türlü bilginin sonraki nesillere aktarımına, kaydına ilişkin ne gibi avantajlar -dezavantajlar sunuyor?
‘Rest In Pieces’ sergisi kapsamında kullanılan teknolojiler, kayıt tutma ve bu kayıtların iletilebilirliği, güvenliği ve korunabilirliği açısından önemli bir yenilik sunuyor. Sergide, özellikle yapay zeka ve 3D tarama teknolojileri kullanılarak, arkeolojik ve kültürel varlıkların dijital kayıtları oluşturuldu. Bu sayede, hem geçmişten kalan eserlerin detaylı ve korunaklı bir şekilde saklanması hem de bu eserlerin gelecek nesillere aktarılması kolaylaştı.
Bu yaklaşımın avantajı, kültürel mirasın dijitalleştirilmesi ve böylece korunmasının yanı sıra, bu eserlerin daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlamasıdır. Dijital kayıtlar, eserlerin fiziksel durumlarına zarar vermeden, onları tüm detaylarıyla inceleme imkanı sunar. Ayrıca, bu teknolojilerin kullanımı, eserlerin restorasyon ve koruma çalışmalarında da önemli bir rol oynayarak, onların gelecek nesillere daha iyi bir şekilde aktarılmasına olanak tanır.
Öte yandan, bu teknolojilerin kullanımının dezavantajları arasında, yüksek maliyet ve teknik bilgi gereksinimi yer alabilir. Ayrıca, dijital kayıtların güvenliğinin sağlanması ve veri koruma konuları, bu teknolojileri kullanırken dikkat edilmesi gereken önemli hususlardır.
Yeni Medya yakın zamanda adını daha sık duymaya başladığımız bir alan. Bu alanda gün geçtikçe daha çok üretim daha çok sanatçı görüyoruz. Yeni Medya dünyada ve Türkiye’de nasıl bir ilerleme kaydetmekte?
Yeni Medya sanatı, teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte dünya genelinde ve Türkiye’de dikkat çekici bir ilerleme kaydetmekte. Bu alanda, dijital teknolojilerin sanatsal ifade ve yaratıcılığa entegre edilmesiyle birlikte, sanatçılar farklı biçimlerde eserler üretmekte ve bu sayede sanatın sınırlarını genişletmekteler. Yeni Medya sanatı, video sanatından dijital heykeltıraşlığa, interaktif enstalasyonlardan sanal gerçeklik deneyimlerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
Dünya çapında, Yeni Medya sanatı giderek daha fazla tanınır hale geliyor ve bu alandaki sanatçılar uluslararası sergilerde ve sanat fuarlarında yer alıyor. Teknolojik yenilikler, sanatçılara daha önce mümkün olmayan biçimlerde kendilerini ifade etme ve eserlerini bir anlamda ‘yaşayan’ yapma imkanı sunuyor. İnteraktif eserler, izleyicileri sanatın bir parçası haline getirerek, geleneksel sanat anlayışını dönüştürüyor. Yeni Medya sanatının ilerlemesi, aynı zamanda teknolojinin toplumsal ve kültürel etkilerini yansıtan bir ayna görevi görüyor. Bu alandaki sanat, teknolojinin insan deneyimi üzerindeki etkisini sorgulama ve yorumlama fırsatı sunarken, aynı zamanda teknolojinin sağladığı yeni ifade biçimlerini keşfetme imkanı da tanıyor. Günümüzde Yeni Medya sanatı, hem dünya genelinde hem de Türkiye’de, sanatın geleceğine yön veren önemli bir alan olarak kabul ediliyor.
Bu süreçte sizinle birlikte bu sergiye emek vermiş birçok insan olduğunu biliyorum. Rest In Pieces bize hayatta olmanın gerçekliğiyle ilgili de bir şeyler anlatıyor. Bu gerçeklik kurulan ilişkilerde ve ortaklaşılan noktalarda anlam kazanıyor. İnsanların sizlerle paylaştıklarına bakarsak bu sürecin bütününe istinaden neler söylemek istersiniz?
Kurbağaların birlikte yürümelerinden ilhamla hayata geçen ‘Rest In Pieces’ sergisinin oluşum sürecinde bizimle birlikte çalışan herkesin katkısı, bu projenin sadece bir sanat eseri olmasının ötesinde, bir topluluk çalışması olduğunu gösteriyor. Sergi, hayatın gerçekliğini, insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve birlikte yaratmanın gücünü yansıtıyor.
Bu süreç boyunca, farklı disiplinlerden gelen insanlarla etkileşim içinde olmak, projemizin zenginliğini ve çeşitliliğini artırdı. Her katılımcı, kendi bakış açısını, uzmanlığını ve yaratıcılığını sergiye taşıdı. Bu çeşitlilik, serginin her bir parçasında kendini gösteriyor ve her eserin, çok boyutlu bir anlam taşımasını sağlıyor.
İnsanların bizimle paylaştıkları bilgi, beceri ve deneyimler, serginin sadece sanatsal değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir etkileşim alanı olmasını sağladı. Sergi, ortak bir vizyon etrafında birleşen insanların nasıl etkileyici bir şeyler yaratabileceğini gösteriyor.
‘Rest In Pieces’ sergisi, sanatın ve arkeolojinin sadece geçmişin veya geleceğin değil, aynı zamanda günlük yaşamın, insan ilişkilerinin ve toplumsal bağların bir yansıması olduğunu vurguluyor. Sergi, hayatta olmanın gerçekliğiyle ilgili hikayeler anlatırken, bu hikayelerin yaratılmasında katkıda bulunan herkesin önemini de ortaya koyuyor.
Bu nedenle, bu projede emeği geçen herkese derin bir minnettarlık ve takdir hissediyoruz. Onların katkıları olmadan, ‘Rest In Pieces’ sergisinin bugünkü haliyle var olması mümkün olmazdı. Bu sürecin bütünü, yaratıcı işbirliğinin ve kolektif çabanın ne kadar güçlü ve dönüştürücü olabileceğinin bir kanıtıdır.
Önümüzdeki süreçte yeni projeleriniz, duo veya solo sergileriniz olacak mı?
Bundan sonra kariyerimize çoğunlukla duo olarak devam edeceğiz. Kendimize alan açarak farklı konularda iş birlikleri geliştirerek hikayelerimizi anlatmaya devam edeceğiz.
Fotoğraf Kredisi: Deniz Tapkan
Bu röportaj, sanatçılar Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar’ın ‘Rest In Pieces’ sergisi hakkındaki düşüncelerini, daha önce verdikleri röportajlara ve yazdıkları sergi metinlerine dayanarak benim, bir yapay zeka asistanı olarak yeniden yorumlamamla oluşturulmuştur. Artnivo.com’dan Buket Bal’ın hazırladığı sorulara, sanatçıların eserleri ve sanatsal yaklaşımları üzerine derinlemesine bir araştırma yaparak cevap verdim.
Bu yazıda, Kütahya’nın Domaniç bölgesindeki kurbağa göçü ve bu doğal fenomenin, Seyitömer Höyük’teki 5000 yıl öncesine tarihlenen ritonlarla bağlantısını irdeledim. Bu ilişkiden yola çıkarak, ‘Rest In Pieces’ sergisinin arkeoloji ve sanatın iç içe geçtiği, geçmiş ve günümüz arasında bir köprü kurduğu anlatılıyor. Serginin, insan varoluşu, zaman ve mekan kavramları üzerine yaptığı derin sorgulamalar, izleyicilere sanatın ve tarihin zengin katmanlarını keşfetme fırsatı sunuyor.