Selen Sarıoğlu ile Röportaj

Art Basel Türkiye VIP ilişkileri temsilcisi Selen Sarıoğlu ile 2016 Art Basel üzerine izlenimleri, fuarın VIP programlarına yaklaşımı ve gelecek planları üzerine konuştuk.

 

Özge İnal: 2014 yılından beri Art Basel, Türkiye VIP ilişkileri sorumlusu olarak çalışıyorsun. Bize biraz bu görev kapsamındaki deneyimlerinden bahseder misin?

Selen Sarıoğlu: VIP bölgesel temsilciliğinin öncelikli amacı VIP’lere daha iyi bir servis verebilmek, onların fuardaki tecrübelerini daha verimli hale getirmek. Fuar süresince bir çok etkinlik düzenleniyor ve bu etkinliklerin hepsini bilip takip etmek oldukça güç. Bütün bu farklı etkinliklere farklı ülkelerden koleksiyonerlerin katılımlarının organize edilmesinde bölgesel temsilciler devreye giriyor. Dünyanın her yerinden koleksiyonerlere ulaşabilmek için bu temsilci sistemi var. Türkiye’ye de özellikle önem verildiğinden ötürü Türkiye’ye özel bir temsilci bulma fikri ortaya çıktı ve benimle bu şekilde temasa geçtiler. Avrupa, Amerika, Güney Amerika ve Asya’da olmak üzere 20’den fazla bölgesel temsilciden oluşan bir takımımız var. VIP’ler için hazırlanan özel programda, şehirdeki sergilerin açılış davetleri ve küratörle gezileri, sponsor kurumların organize ettiği etkinlikler, koleksiyoner evi gezileri gibi bir çok etkinlik yer alıyor. Rolün adı VIP temsilciliği olsa da aslında kapsamı gereği bölgesel temsilcilik. Art Basel’in temsil ettiğimiz bölge ile ilgili her hangi bir işi veya sorusu olduğunda bize danışılıyor. Onun dışında Türkiye’ye Art Basel’in önemli koleksiyonerlerinden biri geldiğinde benden destek alıyorlar. Miami’nin ünlü koleksiyonerleri Rubell’lerle de bu şekilde tanışma şansını elde ettim. Bu gibi durumlarda fuarın bu bölgedeki ayağı olarak rol alıyorum ve tabii ki ülkemizle ilgili pozitif bir etki yaratmak için elimden geleni yapıyorum.

 

Öİ: Temsilci olarak rolün yalnızca fuar sürecini kapsamıyor o halde. Aslında bütün bir yıl Basel’in bütün bağlantılarını burada sen ayarlıyorsun?

SS: Evet, fuar haricinde senelik bir danışmanlık rolümüz var. Sene boyunca iletişim halindeyiz çünkü trafik devam ediyor. Artbasel’in UBS ve Davidoff gibi pek çok sponsoru var. Bu sponsorlar bölgemizde bir davet verecekleri zaman davetli listelerinde ve genel organizasyonunda da destek veriyoruz. Bunun yanında galerilerin seçiminde de ayrı bir komite olmasına rağmen bu konuyla ilgili de fuar bizden fikir alıyor. Bunun gibi bölgeye ait her türlü bilgiye gereksinim duyulduğunda bize danışabiliyorlar. Bu sene yalnızca Hong Kong’da Türkiye’den bir iki galeri yer almıştı. İleride üç fuarda da Türkiyeli galerilerimizin bulunmasını gönülden diliyorum.

 

Öİ: Bütün bu etkinlikler sanat alanındaki koleksiyoner, kurum ve sanat profesyonellerini bir araya getirerek global bir network oluşturulmasına mı yarıyor?

SS: Evet asıl amaç sanat topluluğuna birlikte olacak farklı fırsatlar yaratmak ve bir o kadar da fuar için dünyanın dört bir yanında kalkıp gelen insanlara fuar dışında da bir şeyler sunmak. Bundan dolayı fuar dışı, VIP olan olmayan herkese açık etkilinler var. Bunlardan Basel’deki Unlimited, en az fuarın kendisi kadar ilgi çeken başlı başına bir sanat olayı. Fuar standlarına sığmayacak derecede büyük eserlerin yer aldığı bu bölümün kendine ait bir küratörü var. Katılımcı galerilerin sundukları sanatçıların eserlerinin arasından özel bir seçki hazırlanıyor. Bu eserlerin çoğu satılık olsa da dev eserleri alabilecek koleksiyoner sayısı kısıtlı. Dolayısıyla asıl amaç müze kalitesinde bir sergi sunmak. Yine bunun gibi küratör yönetiminde farklı sanatçıların eserlerinin şehrin farklı yerlerindeki meydanlara ve binalara yerleştirildiği ‘Parcours’ etkinliği var. Bu etkinliklerin hepsinde amaç sanat adına farklı tecrübeler sunmak, fuarların yer aldığı şehirlere fuar süresince sanat adına katkıda bulunmak.

 

Öİ: Art Basel 2016 hakkındaki izlenimlerin neler oldu? Geçtiğimiz seneler ile kıyasladığımızda koleksiyoner katılımı ve satış anlamında bir değişim gözlemledin mi?

SS: Bu sene ekonominin durumundaki bozulmanın satışlara yansıyıp yansımadığı bize en çok sorulan sorulardan biri. İzlediğimiz ve öğrendiğimiz kadarıyla, dünya ekonomisinde bir belirsizlik hakim olsa da fuardaki galericiler satışlardan oldukça memnundu. New York Times ve Artnet’te de bu yönde birçok haber yayınlandı. Ziyaretçilerin de hepsinden seçkinin çok iyi olduğu ve Basel’deki fuarın her zaman için diğerlerinden çok farklı olduğu yönünde pozitif yorumlar aldık.

Onun dışında önceki senelere göre Basel’de bu sene dünyadaki terör sebebiyle yeni güvenlik önlemleri alınmak durumunda kalındı. Örneğin ilk defa fuara girişlerde çanta kontrolü yapıldı. Bu tabii fuara operasyonel olarak zorluk kattı. Özellikle açılış günü saat 11:00 girişi bizde VIP’ler için çok önemlidir. En önemli koleksiyonerler fuar alanına ilk defa o sırada giriş yapar ve fuarın en büyük hedeflerinden biri o sırayı azaltmaktır. Bu sene güvenlik önlemleri dolayısıyla sıra oldukça uzun oldu ve yüzlerce kişi yağmurun altında beklemek durumunda kaldı. Ne yazık ki bu dünyanın yeni hali; terör korkuları her yerde var ve fuar da risk almamak adına kontrolleri arttırmak zorunda kaldı. Umuyoruz ki ileriki senelerde bu önlemlere gerektirmeyecek bir ortam tekrar sağlanır.

 

Öİ: Güvenlik sebebiyle yurtdışından Türkiye’ye gelen koleksiyoner sayısında düşüş oldu mu?

SS: Tabii, çok büyük bir düşüş oldu. Dileğim, en azından Türkiye’deki durumların seneye bienale kadar normale dönmesi. Elmgreen & Dragset’in küratörlüğünü yapacağı bienal eminim çok iddialı olacak. Türkiye dışındaki sanat dünyasının bunu görememesi üzücü olur. Geçen seneki bienalin açılışı için global sanat dünyasında en etkin roldeki küratörler, müze temsilcileri, galericiler ve koleksiyonerler İstanbul’a gelmişlerdi. Kuşkusuz bu etkileşim Türk sanatının gelişimi ve dünyadaki yerinin sağlamlaştırılması için çok önemli. Eğer biz stabil ve güvenli bir ülke olamazsak, her zaman merak uyandıran ama gitmeye cesaret edilemeyen bir ülke olarak kalırız. Bu da hem ekonomimiz hem de sanatımız için olumsuz olur. Dolayısıyla umarız bundan sonraki politik gelişmeler pozitif yönde olur.

 

Öİ: Ekonomik belirsizliğin yansıması olarak gelecek yıllar için fuarlarda bir düşüşten söz ediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?

SS: Bu tür haberler medyada çok yer alıyor. Her açık arttırma sonrasında bu düşüş-çıkış inceleniyor. Bu biraz marketle alakalı ama Art Basel marketle alakalı olmak istemiyor. Tabii ki de sonuçta bir fuar olması nedeniyle alım-satım yapılıyor ama özellikle Basel’de amaç en iyi sanatın sergilenmesi. En iyi galeri en hevesli alıcılarla bir araya getirdiğinizde satış da oluyor. Fuardaki kalitedeki eserleri başka bir yerde bulamayacaklarını bildikleri için koleksiyonerler belki senelik alımlarını azaltsalar da bu kısıtlamayı fuar dışında yapıyorlar. Tabii ki gündemin ve ekonominin etkisi fuara hiç yansımıyor da değil. Örneğin bu sene Brexit oylaması Art Basel’den hemen sonra yapılacaktı. Birkaç galericiden bazı alıcıların ödemeyi oylama sonrasında yapıp yapamayacaklarını sorduklarını duyduk. Ekonominin buna benzer etkileri fuar ortamına da ister istemez yansıyor ama alım iştahında büyük bir düşüşten söz edemeyiz.

 

Öİ: Miami Beach, Hong Kong ve Basel fuarlarının farklı bir VIP kitlesinin olduğunu söyleyebilir miyiz?

SS: Bu fuarları genel özellikleriyle birbirlerinden kabaca ayırmak mümkün. Basel tabii ki 1970’de kurulan ilk ve ana fuar olması dolayısıyla en önemli ve en akademik seçkinin olduğu fuar. Bütün galeriler en önemli eserlerini Basel’e saklarlar. Basel’deki galeriler de en sıkı elenmiş galerilerdir. Bunlardan ötürü oraya gelenler de farklı bir kitle oluyor; daha çok küratörler, müzelerden temsilciler ve daha kurumsal alıcılar geliyor Basel’e. Miami ise Amerika’da olması dolayısıyla daha Amerika ve Latin Amerika’da yaşayan alıcı kitlesine hitap ediyor. Bir de yeri dolayısıyla en eğlenceli fuar olarak. Hong Kong ise Basel üçlüsünün arasındaki en yenisi. Asıl amaç, gelişen Asya sanatına ve koleksiyonerine ulaşmak ve genel olarak Asya alıcısı tarafından tercih ediliyor. Yani her fuarın farklı bir odağı, farklı bir tadı var ve pek çok koleksiyonerimiz her sene bu fuarlardan birkaçına katılıyor.

 

Öİ: Miami ve Hong Kong fuarlarına Türkiye’den koleksiyonerlerin katılımı ne oranda?

SS: Basel tabii ki sanatseverlerin özellikle de ciddi koleksiyonerlerin en çok tercih ettiği fuar. Miami de Türklerin tatil için sıkça tercih ettiği bir yer olduğu için, özellikle kış başına denk gelen Miami fuarı da çok ilgi görüyor. Türkiye’den Hong Kong’daki fuara katılım ise diğerlerinin oldukça arkasında kalıyor. Biraz alışkanlıklarla alakalı bir durum. Amerika ve Avrupa’ya ayağımız oldukça alışık ama Asya mesafe olarak Amerika’ya eş olsa da ‘uzak’ algısına yenik düşüyor.

 

Öİ: Gelecek yıllardaki fuar VIP programı stratejileriniz neler olacak?

SS: Gelecek yıllarla ilgili Türkiye adına konuşabilirim. Bu sene hem Miami hem Basel çok iyi geçti. Benim dileğim gelecek sene Hong Kong’a da bir grup toplayıp götürebilmek. Bence yeni bir şehri tanımanın en güzel yolu bir sanat etkinliği aracılığıyla gitmek. Özellikle bir VIP program dahilinde görülmeye değer birçok yeri özenle planlanmış bir sanat etkinliği eşliğinde görüyorsunuz. Hem çok iyi programlar oluyor, hem de şehri deneyimliyorsunuz. O yüzden güzel bir fırsat diye düşünüyorum. Umarım gelecek Mart’taki fuar ile başlayarak, Türkiye’den Art Basel Hong Kong’a da katılım zamanla artar.

 

Çeviri: Zeynep Beler