Burak Ata ile Atölyede

Bir süredir takip ettiğimiz isimlerden biri Burak Ata… 1989 doğumlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Accademia di Belle Arti di Bologna’daki eğitim süreci sanatsal üslubunun oluşmasına katkı sağlayan duraklar olmuş…

ArtSümer’deki “İlk Gösterim” sergisinin ardından başka bir çok proje daha gerçekleştirmeye hazırlanan ve önümüzdeki aylarda da proje sergilerinde işleriyle karşılaşacağımız Ata, artnivo.com’daki gelecek vaad eden isimler arasında yer alıyor. Artnivoker’lar için Burak Ata’nın stüdyosunu ziyaret ettik. Özlem Ünsal: Resimlerini üretim sürecinden bize bahseder misin? Nasıl bir çalışma şeklin var? Burak Ata: Herşeyden önce kafayı resimsel (plastik) anlamda birşeye takıyorum. Yaratmak istediğim plastik bütünlüğün destekleyicisi olarak da o dönemde yaşamımda yoğunlaştığım, beni besleyen şeyler resmimin konusu olarak beliriyor. Sanat tarihindeki yapıtları ve sanatçıları referans alıyorum, bu referans noktası benim kendi yaşamımdan alınan kesitle birleşerek yeni bir kompozisyona dönüşüyor. Dolayısıyla gündelik sahnelere tarihsel ve ikonik konular dahil oluyor… Bu yeni ama zamansız bir dil sağlıyor. Benim için zor olan, günceli, tarihsel olan ile birleştirip birbirinin içinde erimesini ya da ayrı ayrı varlığını koruyabilmesini sağlamak.

ÖÜ: Bugüne kadar gördüğümüz işlerinin ağırlığı resimdi. Hangi teknikleri kullanıyorsun?

burak-ata-sabo-akdag_4463_0

BA: Bir dönem yağlıboyaya ara verip uzunca bir süre kolaj ve suluboya yaptım.Tuval üzerine yaptığım çalışmalarda da bunu hissedebilirsiniz zaten. Tuval üzerine yağlı boya ağırlıklı olarak tercih ettiğim teknik. Fakat kolajın etkisi bu sefer teknik olarak değil ama kompozisyon olarak karşımıza çıkıyor. Bu yüzden resimlerimin kompozisyonların bölünmüş alanlar görebilirsiniz hatta kimi zaman parça parça tuvaller kullanıyorum. Yağlı boyanın yanı sıra farklı teknikler de devreye giriyor, baskı ile yağlı boyayı bir arada kullandığım çalışmalarım da var…

ÖÜ: Figür işlerinde hep var, resimlerin için figüratif diyebilir miyiz?

BA: Resimlerimde figür genellikle var ama ana unsur figür değil… Her zaman mekanla birlikte var oluyor figür işlerimde. Öte yandan bazen sadece konunun detayı niteliği taşıyor. Son yaptığım seride ise neredeyse hiç figür yok ve manzaranın hakimiyeti söz konusu. İşlerime son dönemde tipografi de dahil oldu. Yazı, figür, mekan hepsi bir arada ve hepsi farklı bir zamansallıkta… Bu benim kolaj geçmişimin bir getirisi; görsel bir kaos oluşturup, kendi kafamı ve izleyicinin kafasını karıştırmayı seviyorum.

ÖÜ: Atölyen Yeldeğirmeni’nde, ne kadar zamandır buradasın, neden burayı seçtin?

BA: Yedi yıldan beri Yeldeğirmeni’nde yaşıyor ve çalışıyorum. Bunun 5 yılı Sabo ile birlikte yaşayarak geçti. Resimlerin boyları büyüyüp daha yoğun bir çalışma sürecine geçince ayrıldık, bir sokak arayla ayrı ayrı atölyeler tuttuk. Yüksek tavanlı, geniş bir yer istiyordum. Şuan atölye olarak kullandığım alan 100 m2. Eskiden Çamlıca Musiki Cemiyeti’nin yeriymiş… Burada yaşadığımız ilk zamanlarda sanat çevresinden kimse yoktu ama şuan Yeldeğirmeni’nde atölyesi olan Mustafa Horasan, Ali Elmacı, Toygun Özdemir gibi isimler de var. Böylelikle buranın çehresi değişti, kiralar da arttı, cafeler, design storelaraçıldı…

ÖÜ: Ne kadar zaman geçiriyorsun atölyende, ne zamanlar çalışıyorsun?

BA: Haftanın dört günü Seçkin Pirim’in asistanlığını yapıyorum. Onun dışında kalan tüm zamanlar da kendim için çalışmakla geçiyor.

ÖÜ: Burası aynı zamanda evin de değil mi? Bu avantaj sağlıyor mu sana?

BA: Evet, beni her zaman daha çok işlerim üzerine düşünmeye ve çalışmaya yönlendiriyor.

ÖÜ: Bir de kedin var…

BA: Evet, adı Maya.

ÖÜ: Atölyende olmazsa olmazların neler?

BA: Bilgisayarım, kahve ve sanatçı kitapları…

ÖÜ: Academia di belle Arti di Bologna’ya nasıl gittin? Sanatına katkıları neler oldu?

BA: Erasmus programı ile gittim ve 6 ay kaldım. Okulu çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim, İtalya hem çağdaş sanat ortamında hem de okul olarak İstanbul kadar hareketli ve besleyici değil. Ama İtalya beni başka bir yerden yakaladı. Sanat tarihinde öğrendiğim bir çok resmi ilk defa yakından görme imkanım oldu. Hem soğuk hem pahalı bir yer Bolonya, dolayısıyla ya müze geziyordum ya da evde resim yapıyordum.Roma, Floransa, Venedik, Barselona, Madrid ve Paris’e de gitme fırsatım oldu müze gezmek için… Tüm bu müze gezileri bana adeta bir okul oldu. Orada ürettiğim tüm çalışmalarım benim için bir kırılma noktası oldu.

ÖÜ: Neden?

BA: Resimlerim, Güzel Sanatlar Lisesi’nden üniversiteye kadar tüm eğitim sürecimin etkisiyle akademik ve statikti. Müzelerde gördüğüm Rönesans dönemi yapıtları kadar, çağdaş sanat sergilerini de ziyaret edip görme fırsatım oldu. Dolayısıyla zihnimin yeni işlerle kurduğu ilişki, işlerime de bir yenilik getirdi.

ÖÜ: Gelecek projelerinden bahseder misin?

BA: “Zamanın İşaretleri II – Dış / Düş” adını taşıyan pop-up bir sergi düzenliyoruz AdaHan’da. 25 Nisan’da izleyiciye ulaşacak olan sergide HuoRf, Sena, Burak Dak, Merve Morkoç, Sabo ve ben birlikteyiz.

Galeri Tankut Aykut’ta 29 Mayıs’da açılacak olan “Ortak Salon” başlığı altında ben, Sabo ve Toygun Özdemir ile bir sergi yapıyoruz.

Önümüzdeki Ekim – Kasım aylarında da kişisel üretimimi farklı bir noktada göstereceğim bir proje gerçekleştirmeyi planlıyorum.

ÖÜ: artnivo.com’u nasıl görüyorsun? Online bir sanat platformunda yer almaya nasıl karar verdin?

BA: Benim için işlerimi izleyici ile paylaşmak çok önemli bir konu… Bu bağlamda atölyemin kapısı hep açıktır, mahalleli de girip bakabilir, izleyici de… İnsanların işlerimi görmeleri, konuşmalarına açığım. Artık atölyeye kapanıp bohem sanatçı olarak resim yapma, 2 yılda bir sergi açıp sadece sergide iş gösterme devri bence bitti! Sürekli üretiyorken neden sınırlanmış takvimlere bağlı kalalım?… Bu anlamda artnivo.com benim içim atölyemin kapısının her zaman herkese açık olması gibi bir ortam sunuyor, çalışmalarımın görünürlüğünü arttırıyor ve online olması yüzlerce insana işlerimin ulaşmasını sağlıyor. Benişlerimi online platformda sergileyen biriyim, protfolyom da online olarak ulaşılabilir durumda. Dünya dijitalleşirken, bizim bunu reddetmemiz olamazdı…