Leyla Emadi ile Atölyede

Artnivo’nun başarılı sanatçılarından Leyla Emadi ile, işlediği insana dokunan konularını, kullandığı anlam dolu malzemelerini, bol enerjili atölyesini ve daha bir çoğunu konuştuk… Tabiki çok yakında Contemporary İstanbul’da sergilenecek işini de sormayı ihmal etmedik…

Rana Kelleci: Çok genel bir soruyla başlayalım. Bize üretim sürecinizden bahseder misiniz; sizi bir işe başlamaya iten güç ne oluyor, daha sonra bunu nasıl işliyorsunuz?

Leyla Emadi: Genel olarak sosyal içerikli konular üzerinde yoğunlaştığım için konu sıkıntım yok diyebilirim… Özellikle de Türkiye’de yaşamanın verdiği güncel haber zenginligini de hesaba katarsak epey şanslıyız 🙂 Kısacası konular zaten hep kafamda ve beni etkileyen durumlar üzerinden yol aldığım için geriye sadece düzenli olarak atölyeye gidip eseri ortaya çıkarmak kalıyor. Bu da yoğunlaştığım takdirde maksimum on günlük bir serüven benim için.

RK: Eserlerinizde sık sık üstünde durduğunuz konular var: kısıtlanma, kadın, şiddet, sansür… Sizi en çok etkileyen konu ne? Bu konularla ulaşmak istediğiniz farkındalık gibi bir hedef veya bir mesaj var mı?

LE: Beni en çok etkileyen konu insan ve ona yapılan haksızlık… Haksızlığa tahammül edemiyorum, aslında sadece insan da değil herhangi bir canlıya yapılanına da… Mesela ilk dönem işlerimde hayvanlara takmıştım kafayı, domuzların dinle ilişkilendirilip “tü kaka” ilan edilmelerini işliyordum.

leyla_emadi

Daha sonraları kuş gribi çıktı başımıza, zavallı horozlar, tavuklar telef edildi, onlara da resimlerimde yer verdim… Bir şekilde kendimce onları tuvallere taşıyarak onlardan özür diliyorum… Bu kadar vahşi olmamalıyız… Son dönemlerde tabi ki Türkiye’nin geldigi noktaya bakacak olursak en çok insan hak ve özgürlüklerinin yavaş yavaş elinden alınıyor olmasından etkileniyorum, hatta bayağı gıcık oluyorum… Bir farkındalık yaratmak derdinde değilim aslında. Benim derdim ilk aşamada kendimle… Niye ısrarla şiddet ve bastırılmışlık üzerine gittiğime gelirsek sanırım bu, kafamda hala bu konuları çözememiş olmanın verdiği sıkıntıyı tekrar tekrar dışa vurma isteği… Kötülük, nefret, savaş, işkence, haksızlıklar hiç bitmeyecek… Bazılarından çok etkileniyorum, bazılarıysa bana dokunmuyor. Dokunanı canımı acıtıyor bende onu tuvale aktararak başkalarının canını acıtmak istiyorum galiba:) Yani evet biraz mesaj kaygım var gibi…

“Beni en çok etkileyen konu insan: insana yapılan haksızlık.”

RK: Peki siz bir sanatçı olarak nasıl etkileniyorsunuz bu özgürlüklerin kısıtlanmasından ne kadar etkileniyorsunuz, bir otosansür mevcut mu?

LE: Etkilenmiyorum desem yalan olur, ister istemez insan elini biraz çekiyor ama yine de mesajımı verdiğimi düşünüyorum. Özellikle ilk işlerimde daha çok mesaj kaygım vardı şimdilerde ise biraz daha sadeleştim sanki… Anlayan anlar diyorum. Otosansür sadece sanatta değil, artık herkesin özel hayatına işlemiş vaziyette… İnsanın kafasındakileri söyleyememesi, yazamaması, çizememesi kadar kötü ne olabilir ki ‘demokraside’…

RK: Kadın ve kadına yapılan haksızlıklar da eserlerinizde büyük yer buluyor. Feminizm ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

LE: Kendimi feminist olarak görmüyorum kesinlikle. Feministler burada bana kızabilir ama feminist olmayı kabul etmek kendini ayırmak, soyutlamak ve diğerinden farklı görmek demek ki, ben kadının erkekten farklı konumlandırılması gerektiğini düşünmüyorum…Evet fiziksel olarak farklılıklarımız olabilir ama kadın erkeği erkek te kadını tamamlar… Son dönemde kadın konusunu cok işledim çünkü her gün yüzlercesi haksızlıklara ve şiddete maruz kalıyor. İlk kişisel sergim olan Abluka’da da sadece erkeklere yer vermiştim… Yani ben sadece ‘insan’ olarak bakıyorum olaya…

RK: İran kökenlisiniz ama Türkiye’de doğdunuz, bir annesiniz ve Türkiye’de bir kadın sanatçısınız… Tüm bunlar sanatınızı nasıl etkiliyor, bakış açınızı nasıl değiştiriyor?

LE: Aslen İranlıyım ama kendimi daha çok Türk görüyorum diyebilirim… Çok küçük yaşlarda Türkiye’ye geldik ve sadece babamın Atatürk hayranlığıyla alınmış bir karardı bu… Tabiki iki kültürü de bünyesinde barındıran bir insan olarak çok zenginliklerim var. Dezavantajları da yok değil ama ben bana tüm kattıklarıyla sanatımı beslediğini düşünüyorum… Annelik ise tanrısal bir şey bence, çocuklardan önce çok nettim… Yani siyah ve beyaz vardı benim için şimdi ise arada renkler var… Yumuşadım ve çalışmalarım da onlarla beraber yumuşadı sanki… Etrafta çocuklar olunca işine full konsantrasyon mümkün olamıyor, onlar ve onların işleri her zaman benimkilerin önünde… Dolayısıyla herşeye yetişebilmek icin çok programlı olmam gerekiyor.

RK: Tekniğinize gelirsek… Sıklıkla tuvallerinizi görüyoruz, enstalasyon heykel gibi işleriniz de var. Siz en çok hangi medyumda üretmeyi seviyorsunuz, konularınızı hangi medyum en iyi aktarıyor?

LE: Son 4-5 senedir tuvallerimde akrilikle çalışıyorum, ondan önce yağlıboya yapıyordum. Yağlıboyadaki bekleme süreci beni resimden uzaklaştırmaya başlayınca akrilik ve tuval üstünde desene geçtim… Böylelikle hissettiğim şeyin etkisi geçmeden hızlıca tuvale aktarabiliyorum artık… Tabiki malzeme kullanımı da beni çok heyecanlandıran bir şey ve bazı tuvallerime hala üç boyutlu malzemeleri ekliyorum… Tuval resmiyle beraber hiç bırakmadığım enstalasyon aşkım da var:) Enstalasyon yapmaya üniversitede başladım ve bundan müthiş keyif alıyorum. Biri diğerinin önüne geçmiş değil o yüzden şunu tercih ediyorum diyemeyeceğim. Son dönemlerde kağıt işlere de çok zaman ayırıyorum. Çizim yapmak biraz daha beni rahatlatan, işin eğlenceli tarafı gibi, yeni resme hazırlık aşaması bir nevi…

RK: Girift enstalasyonunuz cok ilgi görmüştü… Nasıl bir geri bildirim aldınız bu işten? Bu tip enstalasyonları daha sık görecek miyiz sizden?

LE: Girift yaklaşık 1.5 sene uğraştığım bir enstalasyondu ve benim için şöyle bir güzelliği vardı… Bu işim ailemdeki kadınlarla ve çok yakın arkadaslarımla yaptığımız tığla örülmüş renk renk memelerden oluşuyordu… Onlarla bir araya gelerek elimizde yünler ve tığlarla harıl harıl ördüğümüz, örerken eskilere gittiğimiz tamamen biz kadınlara ait bir yaşam kesitinin performansını yapıyor gibiydik… Müthiş eğlenceli ve huzur verici bir yapım aşaması vardı anlayacağınız… Daha sonra o iş Bakü Bienali’nde, arkasından da İstanbul’da bir galeride sergilendi… Geri bildirimler müthişti, çokta ilgi gördüğünü düşünüyorum. Tabi bu arada o memeler art niyetli bir kaç kişinin de diline dolandı ama “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” deyip geçiyorum… Enstalasyon yapmaya tabi ki devam edeceğim, ediyorum da zaten… Hatta en yakında Contemporary Istanbul için hazırlamakta olduğum bir çalışmam var…

“Başından beri sanatla ilgili beni en çok rahatsız eden şey sanatın dokunulamaz olusudur. Ben yaptığım her işe dokunulmasını istiyorum.”

RK: Eserlerinizde malzemenin yeri ne? Örneğin Girift’te tığ işini kullanmanızı bir kadının hayatını ince ince sabırla dokuması olarak anlamlandırmıştınız. Hangi malzemeleri tercih ediyorsunuz, bunlar neye işaret ediyor?

LE: Malzeme benim olmazsa olmazlarımdan. Üniversitedeki konum “Türk Sanatında Malzeme Kullanımı ve Kapı Temalı Resimler”di. Yani o dönemden beri malzeme hayatımda var… Malzeme olunca ona dokunmak gerekir, onu hissetmek gerekir. E bunu sanatta yapıyorsak “bu esere dokunmayın” demek bana saçma geliyor açıkcası… Ben dokunduğumda, gördüğümden daha farklı şeyler hissedebiliyorum çünkü… İlk enstalasyonumu okulda yünlerle yapmıştım ve uzun bir süre yün, ip, halat ve sicimi gerek tuvallerde gerek üç boyutlu işlerde kullanmaya devam ettim… Örneğin; “Darağacı” işi halatlarla yapıldı, “Alice harikalar evinde” enstalasyonu tamamen yünlerle inşa edilmiş bir evdi… Kısaca ‘ip’ giller benim icin ‘bağlama, birleştirme’ gibi anlamlarla yüklü olduğundan kullanmayı seviyorum… Contemporary İstanbul için yaptığım enstalasyonda yumuşacık ipin tam tersi olan demiri kullandım… Daha önceki yıllarda bir kez kullanmıştım demiri ama beni ip kadar doyurmamıştı… Bu kez içimde biriktirdiğim öfkeyi sert bir malzemeyle ifade etmek istedim o da demir oldu sanırım…

RK: Los Angeles’da Pierce College’da ve İstanbul Yeditepe’de eğitim almışsınız ve çeşitli sanatçı atölyelerinde çalışmışsınız. Tüm bu eğitim sürecinizin şimdiki sanatınıza katkısını nasıl görüyorsunuz?

LE: Sadece akademik eğitimin değil, yaşadığım, gördüğüm her şeyin hayatıma, sanatıma iyi ya da kötü katkısı olduğuna inanıyorum. Hepsinin, o gün olmasa da bir gün bir yerde bana faydası olacaktır… Sanatta eğitim şart mı? Hayır değil ama olursa da zenginliktir bence…

RK: Günümüzde çok farklı sanat medyumları ortaya çıkıyor. Video art da bunlardan birisi. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

LE: Yenilikler hiç bitmiyor ki:) Hele ki yaşadığımız teknoloji çağında her yerden yeni bir şey fırlıyor…Takip etmeye çalışsamda hepsine yetişemiyorum açıkcası… Bir de ben biraz alışkanlıklarından çabuk vazgeçemeyen tiplerdenim… Yeniye, özellikle de teknolojik olanlara çabuk adapte olamıyorum… “Hala kalem kağıtla mektup yazılsa keşke” diyenlerdenim… Video Art’ı yapan muhteşem sanatçılar var, ben hiç denemedim… Onlar yapsın ben izlerim 🙂

“Burası kendimle başbaşa kalabildiğim mabedim…”

RK: Atölyenizin enerjisi çok güzel… Size yansıması nasıl oluyor?

LE: Burayı çok seviyorum… Ben çok ‘ev’cil bir insanım… Burada da kendime küçük bir ev yarattım diyebilirim… Çocuklu bir sanatçı olunca, yalnız kaldığınız anlar cok az oluyor, burası benim kendimle başbaşa kalabildiğim mabedim… Hergün düzenli olarak gelmeye calışıyorum… Bazı günler hiç üretesim gelmiyor ama yine atölyede kalıp kitapları karıştırarak bir şekilde besleyebiliyorum kendimi…

RK: Çok büyük bir kütüphaneniz var, neredeyse tamamen sanat tarihi kitaplarıyla dolu…

LE: Kitapları çok seviyorum özellikle de sanat tarihi kitaplarını… Sanatçıların yaşamları, eserleri… Çok eğlenceli… Söyledikleri bir sözden koskoca bir seri çıkartabilirim mesela…

RK: Ne kadar vakit geçiriyorsunuz burada?

LE: Hergün düzenli olarak gelmeye calışıyorum, hafta sonları hariç… O günler çocukların… Programlı olmadığım takdirde herşeyden geri kalıp hiç bir şeyi bitiremiyorum çünkü…

RK: Ev-Atölye şeklinde çalışmayı düşündünüz mü hiç?

LE: Üniversite ve sonrasındaki bir kaç yıl ev-atölyeydi zaten fakat bir gün eve gelip bitirme tezi için hazırladığım serinin birinde oğlumun muhteşem renkli eserini görünce bu işe bir son vermem gerektiğini anlayarak kendime ayrı bir atölye kurdum… 5-6 sene o atölyede yalnız kalabilmenin keyfini çıkararak çalıştım ve şimdi Mayıs’tan beri de bu atölyedeyim…

RK: Peki eski zamanların sanat dünyasıyla şimdiki sanat dünyasını karşılaştırmanızı istesem… Hangisini seçerdiniz?

LE: Teknoloji çağındayız dedik zaten. Hayatımızı kolaylaştıracak her şey önümüzde ama biz yine de birbirimizle sosyalleşemiyoruz, yine de hiç bir yere yetişemiyoruz… Hep geriden geliyoruz sanki… İnsan ilişkileri neredeyse yok vaziyette… Tuhaf, yapay bir dünyaya çekiliyoruz gibi hissediyorum. Soruna dönecek olursak ben tabi ki eski yaşamları tercih ederim, bir masanın etrafında bir konu üzerine saatler geçiren sanatçılar topluluğu, yokluk içinde birlik olmayı başarabilen insanlar, beraber tartışıp üretebilen gerçek sanatçılar çağında yaşamak isterdim…

RK: Biraz da gelecek hakkında konuşalım… Kısa dönemde önümüzde Contemporary İstanbul fuarı var. Fuarda Artnivo ile yer alacaksınız ve buraya özel bir iş hazırlıyorsunuz. Ne söylemek istersiniz bu işiniz hakkında?

LE: Şu an ikinci kişisel sergim için hazırlanıyorum ve konum “çok ve boş konuşanlar” 🙂 Kısacası “Dedikodu” üstüne yoğunlaştım diyebilirim… Kafamda bu konuya bağlı bir kaç enstalasyon fikri vardı ve çizimlerimde hazırdı. Artnivo benden Contemporary İstanbul için bir iş isteyince o enstalasyonlardan birini hayata geçirdim. Profil demirlerden oluşturduğum harfler yaptım ve bu harfler yan yana getirerek bir kelime oluşturdum.. Daha fazla bilgi vermeyeyim:) Contemporay Istanbul’da izleyiciyle buluştuktan sonra üzerine tekrar konuşuruz diyelim…

RK: Planladığınız kişisel serginiz için belli bir tarih var mı?

LE: Ben herhangi bir galeriye bağlı bir sanatçı olmadığım için şu an net bir tarih veremiyorum malesef… Çoğunlukla büyük tuvaller ve enstalasyonlar yaptığım için, onları sergileyebilecek alanı olan galerilerle bağlantıya geçiyorum… Nisan gibi bu sergiyi yapmayı çok istiyorum, bakalım karşımıza neler çıkacak:)

RK: Uzun dönemde, kendi hayatınız ve sanatınız açısından geliştirmeyi veya değiştirmeyi düşündüğünüz noktalar var mı?

LE: Şu an için değiştirmeyi düşündüğüm bir şey yok, yavaş ama sindirerek yol aldığımı düşünüyorum… Gelecekte yapmayı istediğime gelirsek; çok büyük boyutlu enstalasyonlar yapmak istiyorum, yani hayalini kuruyorum… Sponsorlu, mimari boyutlu devasa yerleştirmeler… Bir sürü biriktirdiğim çizimlerim, hesaplamalarım var ama ne zaman gerçekleşir bilemem… Ben yukarıdakine yolladım gerisi ona kalmış 🙂

RK: Dijital dünyadan bahsettik, bir sanatçının sosyal medyayı kullanıyor olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

LE: Bu çağda başka türlüsü düşünülemez ki… Herşey ve herkes oradayken bunu reddedemeyiz. Sosyal medya artık tamamen bir sosyalleşme mecrası oldu, bizler artık fiziken karşılaşıp konuştuğumuzdan daha rahat konuşabiliyoruz oradan. Buna dahil olmayanlar gündemin ve bulunduğu çevrenin tamamen dışında kalıyor. Ben Twitter ve Facebook’ta çok etkin olmamakla beraber Instagram’ı çok seviyorum… Fotoğraf paylaşmak ve takip ettiklerimden de aynı şekilde haberdar olmak hoşuma gidiyor… Daha samimi buluyorum Instagram’ı..

RK: Artnivo’da online bir platform ve işleriniz burada sergileniyor. Nasıl bir deneyim burada yer almak? Online bir sanat platformunun sanatçı, sanat alıcısı ve sanat sever açısından ne avantajları ya da dezavantajları var?

LE: Artnivo ile olmaktan inanılmaz mutluyum. Bu zamana kadar hiç online bir platformda bulunmamıştım, bu benim ilk deneyimim. Artnivo çok hızlı bir şekilde bu piyasanın içine girdi, sanki uzun yıllardır varmış gibi hissediyorum… Bana göre müthiş bir iş çıkardılar, herkesin kolaylıkla sanata ve sanatçıya ulaşabildiği, kullanımı rahat ve doyurucu bir platform yaratıldı. Metropolde yasayanların özellikle kendilerine ayıracakları yeterli zamanları yokken galerilerin, müzelerin açılışlarını takip edip hepsinde bulunmaları imkansız gibi bir şey. Dolayısıyla hayatımıza şahane bir rahatlık katılmış oldu… Artnivo ile sanat artık herkese ulaşabiliyor…