Kendini daha derinine inmekten alıkoyamadığın alıkoyamadığn başka konular neler?
ÖE: Kentin içindeki herşey. Daha çok, aidiyet, mekan, göç, ölüm, plastik anlamda leke, izler… İllüstrasyonlarımda aşk – korku – utanma – başkaldırı. Kısaca yaşanmışlık barındıran, eskimiş yıpranmış olanla daha çok ilgileniyorum.
Ankara’da doğdun şuan ise İstanbulda yaşıyor ve çalışıyorsun. “Hala bir parçam orada” dediğin oluyor mu? Ankara’dan sende kalan izler, işlerine yansıyanlar var mı?
ÖE: Pratikte burada yaşıyor olabilirim ama büyüdükçe farkediyorum ki ruhum hep Ankara’da ve Ankaralı 🙂 Ankara’nın mekandan ve yerden bağımsız sahip olduğu ruhunu çok seviyorum. Çalışmalarımı oluştururken orada çok fazla araştırma yapıyorum. Aynı zamanda Ankara’da oluşturduğum “We are coming to your house inşallah” ve “Vasıflı ölüler” gibi benim için çok önemli projeler var. Çocukluğum, ilk konserim, ilk sevgilim, yaşadığım ilk acı, ilk partim orası. Dolayısıyla oradan bağımsız düşünemem kendimi ve işlerimi.
Daha önce kendini “tam bir Kadıköy insanı” olarak tanmlamıştın, röportajımızı da Moda’da gerçekleştiriyoruz. Hem burasıyla hem de İstanbulla ilişkini nasıl tanımlıyorsun? Seni nasıl besliyor bu mekanlar?
ÖE: Kendimi Kadıköy’de sosyal, huzurlu hissediyorum. İnsanlar samimi… Belediyesi çok tatlı 🙂 Avrupa yakası korkutucu ve yorucu geliyor bana biraz. Burası İstanbul’un Ankarası benim için. Belediye dışında elbette :)) İstanbul sürekli koşmak, biryere yetişmek ya da vaktinde yetişmek için çılgın hesaplar yapman gereken bir şehir. Bir yandan da büyülü ve muhteşem. Bütün zıtlıkları içinde barndırması sanırım vazgeçilmez kılıyor onu. Hergün gitmek isteyip, hatta zihnimde terk edip, geri dönüyorum buraya. Aslında beni temelde mekansızlık besliyor. Hissettiğim aidiyet yoksunluğunu kent içerisinde görmeyi arıyorum İstanbul’da da…
Bir atölyeye bağlı değilslin , nerede hayata geçiriyorsun işlerini ? Üretim sürecinden biraz bahseder misin?
ÖE: Evet yerleşik bir düzenim, kendime ait bir atölyem yok. Aslında diğer yandan, kent tümüyle benim atölyem. İşlerimi oluşturmadan önce sokaklarda vakit geçiriyorum, çalışma alanlarımda sosyal hayatımı geçirdiğim yerlerin aynı olmamasına özen göstermeye çalışarak. Fotoğraflar, videolar çekiyorum. Yanımdan hiç ayırmadığım eskiz defterim var, içi kolajlar, yazılar, illüstrasyonlar ve eskizlerle dolu. Okumalar yapıyorum, görseller topluyorum vs… Taşınabilir boyutlardaki bütün işlerim herhangi bir yerde yapıldı. yani işlerim de bir yere ait değil.
“Aslında beni temelde mekansızlık besliyor.”
İşlerinde bir mizah, ironi seziliyor. Var olan düzene bir eleştiri var mı yoksa bir “ideal” mi yaratıyorsun?
ÖE: Eleştiri yerine tepki diyebiliriz. İstemli ya da istemsiz, dünya tonlarca adaletsizlik, haksızlık, acı ve ironi dolu ve ben kendi acılarımı kendimde-çevremde kabullenemediğim herşeyi sanat aracılığıyla avantaja çevirmeyi öğrendim. İçselleştiremesem de kabul etmek, görmek, biraz daha yaklaşmak, yaklaştıkça tanımak… Yarattığım ya da yaratmaya çalıştığım bir ‘ideal’ değil. Sadece bunca acının bendeki yansıması, varolan düzene karşı kendime ait bir alan oluşturma çabası diyelim.
Bazı işlerinde sık ya da seyrek olarak yer verdiğin yazılara ne görev yüklüyorsun?
ÖE: Sadece resimsel anlamda kompozisyonda nerede durmaları gerektiği konusunda görev yüklüyorum. Bunun dışında işlerimin kavramsal çerçevesini oluşturuyorlar. Çocukluk anılarım, söylemek isteyip söyleyemediklerim, kendi içsel yolculuğumda kendime itiraf ettiklerim, bazen bir İtalo Calvino denemesinden bir kesit, şiirler, etkilendiğim hikayeler…
Karışık, kırılgan denilebilecek çizgilerin, birbirini sıkıştıran figürlerin var. Nasıl bir işlevi var bu aktarımların?
ÖE: Ben de karışık ve kırılgan biriyim çünkü. Günlük yaşamda yüklenmemiz gereken onlarca rol ve sorumluluk varken kendimize savunma mekanizmaları oluşturuyoruz. Güçlü görünmek, ciddi olmak… Bir de kadınsanız çok daha fazlası… Kontrolsüz olduğum anlarda içimdeki kırılganlık, hassaslık, karmaşa, kaos çizgilerime, renklerime yansıyor. Bu durumdan çok memnunum. Sanatla birlikte ben de kendimi tanıyorum, kendim oluyorum.
“Kısaca yaşanmışlık barındıran, eskimiş, yıpranmış olanla daha çok ilgileniyorum.”
Yeditepe Üniversitesi’nde eğitim aldın, bazı karma sergilere katıldın, bir de yurtdışı deneyimin var. Nasıl değerlendiriyorsun kişisel yolculuğunu?
ÖE: Yeditepe Üniversitesi’nde Plastik Sanatlar eğitimi aldım. Haziran ayında birincilikle mezun oldum. Üniversitede okuduğum süreç benim için hem kişisel başarı hem de sanatsal deneyim açısından çok büyük önem taşıyor. İşlerini hayranlıkla izlediğim sanatçılardan ders aldım, fikir alışverişinde bulundum. Bir yandan da tek başıma başka bir şehirde yaşamayı burda öğrendim. İlk sergi deneyimimi Halka Sanat Projesi’yle gerçekleştirdim. Brerart’a “Geçmişe Mektuplar” serisinden işlerimi Halka Sanat aracılığıyla gönderdim. Halka Sanat’la işbirliğinde olduğum hiçbir sergide içime sinmediğini düşündüğüm bir çalışmam ya da üzerimde bir baskı, müdahale hissetmedim . Bu anlamda çok şanslıyım. Sonrasında Mamut art Project ve Artnivo serüvenim başladı. Yolculuğumu bazen yavaş, zor ama yerinde buluyorum.
2014′de Mamut Art Project ‘te işlerin sergilendi. Nasıl bir deneyimdi bu?
ÖE: Hayatımın en güzel deneyimiydi. Böyle müthiş bir projenin bir parçası olmak, görünürlüğümü Mamut’la kazanmak benim için büyük şans. Mamut Art Project’in ayrıcalığını ancak oraya katılan bir genç sanatçı adayı anlayabilir. Başvuru sürecinden, işlerin yerleştirildiği güne, açılış gecesinden bugüne kadar gelen süreçte hep “İyi ki katıldım” diyorum.
Yakında bir solo sergin ya da başka bir projen var mı?
ÖE: Şubat ayında Halka Sanat Galeri’de “Korku” temalı bir sergiye katılacağım. Bunun dışında çektiğim fotoğrafları, videoları kullanabileceğim ve farklı malzemeler deneyebileceğim yeni bir seriye başladım, illustrasyonlarımı fotoromana çeviriyorum…
Peki, uzun dönemde hedeflerin neler?
ÖE: Hiçbir zaman uzun vadeli planlar yapan biri olmadım. Ama hedef yerine dilek dersek; planlı yaşamak zorunda kalmadığım ve üretmeye daha fazla vakit ayırabileceğim günler dileyebilirim: ) Malzeme ve teknik konusunda öğrenmek istediğim çok fazla şey var. Kafamı bu anlamda rahatlatıp uzun süredir hayata geçirmeyi düşündüğüm projeleri gerçekleştirmeyi düşünüyorum.
Şu anda Lucca’daki “Celebrations & Memories” sergisinde bir işin yer alıyor ve daha bir ay boyunca da orada olacak. Aslında sergideki tüm işler kutlama temasıyla bağlantılı ama bize buradaki işiden biraz daha bahsedebilir misin?
ÖE: Sergideki işimin adı ” Ev Partisi “. Sergi için toplantı yaptığımzda aklıma gelen parti süslerini sanat eserine dönüştürmek bir yandan da kendi tekniğimden çok uzaklaşmamak oldu. Balon, sim, şarap lekeleri, kumaş kullanarak deneysel bir resim yapmak istedim. Balonların içine çeşitli boyalar ve malzemeler doldurarak kurumasını bekledikten sonra patlatarak tual üzerindeki ev partisinin kendi kompozisyonunu kurmasına izin verdim. Ortaya böyle bir resim çıktı.
Farklı sosyal medya kanalların kullanıyorsun. Tumblr, Behance, Instagram gibi… Sanatçı kimliğin açsından bu mecraların sana kendini anlatmak gibi bir yararı olduğunu düşünüyor musun?
ÖE: Kesinlikle evet. Sürekli güncelleyemesem de sosyal medya kanallarnı kullanmak bana çok mühim geliyor. Online olarak izlenilebilir ve ulaşılabilir olmak kendimi daha kolay anlatmamı sağlıyor.
Artnivo da online bir sanat platformu ve çok alışılmamış bir iş modeli . Bir sanatçı olarak burada yer almanın sana yansımaları neler?
ÖE: İşlerimin her an görünür olması benim için heyecan verici ve çok farklı bir deneyim. Bu kadar kısa zamanda yıllardır işin içerisindeymişcesine kabul görmesini takdirle karşılıyorum. Sergi gezmenin ve tek tıkla birçok sanatçının işlerine ulaşılmasının yanında yayınladığı yazılar. paylaşılan haberlerle desteklendiğinde inceleyen herkesi sanat izleyicisine dönüştürüyor. Ben kendi adıma sanatın ve kendi sanatımın herkes tarafından ulaşılabilir ve anlaşılabilir olmasını büyük heyecanla karşılıyorum. Teknolojinin bu kadar hayatımızın içinde olması sanattan bağımsız düşünülecek birşey değil. Bence kısa zamanda harika bir iş başardılar.