Röportaj: Yonca Keremoğlu
Performistanbul’un “Hafızanın Dönüşümü” isimli yeni sergisi hangi kavramlar üzerine inşa edildi? İzleyiciye ne çeşit deneyimler sunuyor?
SENKRON, platformumuzu “Eş Zamanlı Video Sergileri”ne davet ettiğinde, performansın hafızasını/hatırasını en canlı ve doğasına uygun biçimde nasıl izleyiciye aktarabiliriz konusuna odaklandık. Simge ile kuruluşumuzdan bu yana gerçekleştirdiğimiz tüm performansların doğru ve ânı en iyi yansıtan şekilde belgelenmesi, arşivlenmesi ve yeniden sergilenebilmesi için çalışmalar yapıyoruz. Performansın video dokümantasyonu, -eğer performance for camera (kamera için performans)/video performans değilse- çoğu zaman kurgunun en aza indirgendiği, sürecin kaydını oluşturan bir hâl alıyor ya da performanstaki eylem ve süreci en iyi biçimde aktarma arayışı üzerinden kurgusu yapılıyor. Buradan yola çıkarak, bir performansın hafızası olan dokümantasyonu izleyicilerle paylaşırken performansın deneyimini ve hissini 3 boyutlu olarak yeni bir alanın içinde nasıl aktarabileceğimize odaklandık. Hafıza; geçmiş olanı günümüze taşıyarak bizi şimdiki zamana bağlıyor. Ancak kayıt ve arşivi tutulmadıkça değişmeye, dönüşmeye hatta yok olmaya yüz tutabiliyor. Hafızayı kalıcı kılmak ve kolektif hale getirmek için süreci kaydetmeye ve yeniden paylaşabilmek adına arşivini tutmak bir ihtiyaca dönüşüyor. “Hafızanın Dönüşümü”, farklı bir zaman ve mekâna ait olmuş bir ânı, arşivi ve hatırası üzerinden yeni bir biçimle izleyiciye sunuyor. Performansın dönüşmüş hafızasını bedenin farklı duyularıyla deneyimlemeye/hissetmeye ve sanatçının geride ne bırakmak istediği üzerine düşünmeye çağırıyor.
2021, Gülhatun Yıldırım, Senin Yarın Su (2020), performans dokümantasyon yerleştirme, video 58’12’’, cam, su, ince ve kalın naylon örtüler, Hafızanın Dönüşümü sergisi, Küratör: Performistanbul, Senkron “Eş Zamanlı Video Sergileri” kapsamında, PCSAA, İstanbul
Bu sergiyi oluştururken hafıza üstüne hangi kavramlardan esinlendiniz? Pierre Nora’nın hafıza mekanları, hafızanın yerler ve mekanla olan bağı bu sergide kendini nasıl anlatıyor?
Pierre Nora, hafızanın uçuculuğuna ve başlıca kalıntısı olan arşivinin çoğaldıkça kasıtlı bir hafıza kaybına sebep olabileceğine değiniyor. 5 saatlik bir performansın bütününü kaydederek arşivleyebilirsiniz fakat o performansın hafızasını/hatırasını aktarmak adına bu arşivin bütününü göstermeniz anlamına gelmeyebilir. Bir izleyicinin de böylesine bir arşivi baştan sona izlemesini bekleyemeyiz. İşte tam da bu nedenle performansın hatırasına, hissine odaklanarak onu iyi aktaracak bir video kurgusu ile izleyicinin bu hatırayı içselleştirebilmesi için performansı 2. boyuttan 3. boyuta taşıyan ve farklı duyulara da hitap eden çok duyulu (multisensory) yerleştirmeler üzerine çalıştık sanatçılarımızla. Nasıl ândan geriye parçalar kalıyorsa, bu sergide de performanstan parçalar yeniden izleyici ile buluşuyor.
Sergiyi kurgularken öncelikle içinde bulunduğumuz zamanı ve mekânı ele aldık. “Hafızanın Dönüşümü”nde yer alan çalışmaların hepsi pandemi döneminde gerçekleştirilmiş işlerdi. Mekâna gelecek olursak, İstanbul’un tarihi bir semti olan Galata bölgesinin labiretimsi dar ve çıkmaz sokaklarından birinde, restore edilmiş tarihi bir binanın eski demir döküm kapısından içeri giriyorsunuz. Sonrasında performans yerleştirmeleriyle dokümantasyonun yer aldığı bodrum katına ulaşmak için öncelikle arşivlerimizin bulunduğu, bir hafıza mekânı olan canlı sanat araştırma alanından geçmeniz ardından koleksiyonumuzda yer alan çeşitli kalıntılar ve dokümantasyonların bulunduğu yine bir hafıza deposu olan bir katı aşmanız gerekiyor.
Performans dokümantasyon videolarında, performansı bir objektif üzerinden seçilmiş bir kadraj içerisinde -başka bir deyişle farklı bir gözden- izliyorsunuz. Belirli bir mekân ile zamanda varolmuş bir ânı yeni bir mekânda bugüne taşıyorsunuz. İşte tam burada “Hafızanın Dönüşümü” başlamış oluyor. Performansı bire bir deneyimlerken edinilen hafıza ve arkasında bıraktığı hatıra ile sonrasında dokümantasyonu üzerinden ilk defa veya tekrar izlediğinizde artık zihinle bedenin onu algılayış biçimi bambaşka oluyor.
Pierre Nora’nın “hafıza mekânları”nda olduğu gibi, “Hafızanın Dönüşümü” performansın hafızasından ziyade hatırasını odağına alıyor; saf hafızayı dönüştürerek onu hem sanatçının hem de izleyicinin deneyiminden yola çıkarak bir nevi yeniden aktarmayı deniyor.
2021, Mk Yurttaş, Bitkilerin çok uzun bir zaman içinde çürümesiyle oluşmuş olan koyu renkte organik toprak (2020), performans dokümantasyon yerleştirme, video 1’1’’19’’’, cam plaka, petri kabı, süt, kakao, tahin, limon, kimyon, sarımsak tozu, haşlanmış nohut, Hafızanın Dönüşümü sergisi, Küratör: Performistanbul, Senkron “Eş Zamanlı Video Sergileri” kapsamında, PCSAA, İstanbul
Sergide yer alan sanatçıların performans dokümantasyon ve yerleştirmeleri nasıl bir süreçte meydana geldiler? İşler nasıl bir araya geldi ve birbiriyle nasıl bir iletişim içerisindeler? Biraz bahseder misiniz?
“Hafızanın Dönüşümü”, üç sanatçımızın performans dokümantasyon ve yerleştirmesine sırayla yer veren bir seriden oluşuyor. Gülhatun Yıldırım’ın Senin Yarın Su, Mk Yurttaş’ın Bitkilerin çok uzun bir zaman içinde çürümesiyle oluşmuş olan koyu renkte organik toprak ile Leman Sevda Darıcıoğlu’nun Beyaz Güller, Pembe Simler isimli işleri yer alıyor. Bu işlerin her birinin pandemi döneminde gerçekleşmiş olması ve sanatçının deneyimini inceleyerek onun üzerinden performansta kullandığı malzemelerin bedeniyle oluşturduğu etkileşim yerleştirmeler için başlıca yol gösterici oldu. Her performans özelinde sanatçılarla birebir çalışarak, performans sürecinde ne hissettiklerine, ne duyduklarına, ne gördüklerine ve ne deneyimlediklerine yoğunlaştık. Performansın sanatçı ve/veya izleyici üzerindeki hissinin aktarımını, görme ve işitme duyularının ötesine taşımak istedik. Böylece bu dönemde eksikliğini çokça hissettiğimiz dokunma ve koku alma gibi duyular üzerinden dokümantaston videolarına eşlik eden yerleştirmeler şekil aldı. Performansları ekranın dışına taşırarak, üç boyutlu yaşama ve âna dönüşü de vurgulamak istedik.
Gülhatun Yıldırım’da, sıkça çalıştığı ve performansın ana malzemesinden biri olan su, yerleştimenin merkezini oluşturuyordu. İçinde bulunduğu alanın ısısını ve hareketini transfer etme niteliğinde bir malzeme. Mekânın zemini katmanlı naylon örtüler ile kaplandı. Sanatçının performans süresince içinde geçirdiği naylon torbanın her harekette çıkardığı sesler sergide de izleyicilerin her hareketinde alana yayılıyordu. Alanın sonunu işaret eden ince naylon ise alanda oluşturulan en ufak esinti ile hareket ederek, performansın gerçekleştiği mekândaki rüzgâra bir gönderme yapıyordu.
Mk Yurttaş’ın performansındaki en vurucu deneyim, katılımcıları belirli bir sırayla kuvvetli koku dalgalarının etkisinde bırakmasıydı. Sergide, videonun karşısında yerleştirilmiş bir kaide üzerinde performanstaki sıralamasında göre dizilerek sıralandırılmış malzemeler (süt, kakao, tahin, limon, kimyon, sarımsak tozu, haşlanmış nohut) yer alıyordu. Onlara aynı zamanda sanatçının kaleme aldığı, kendi deneyimini aktardığı ve yerleştirmeyi bir mektup eşlik ediyordu.
Serinin sonuncusu, Leman Sevda Darıcıoğlu’nun yerleştirmesinde performansın ana malzemesi olan pembe simler ekrandan taşarak sıvılaşmış biçimde mekânın yüzeyini ele geçiriyor. Mekânın yüzeyini kendi bedeninin yüzeyi olarak kullanıyor sanatçı. Performans bittikten sonra evine dönüp duş aldıktan sonra bile vücudunda ve saçlarında kalan, günler sonra bile evinin ve eşyalarının arasında rastladığı simler, sergi alanını kaplıyor ve gelen ziyaretçilerin de bir parçası olarak onlarla beraber alanı terk ediyor.
2021, Leman Sevda Darıcıoğlu, Beyaz Güller, Pembe Simler (2020), performans dokümantasyon yerleştirme, video 20’08’’, pembe simler, pembe simli duvar kağıdı, pembe ışık, Hafızanın Dönüşümü sergisi, Küratör: Performistanbul, Senkron “Eş Zamanlı Video Sergileri” kapsamında, PCSAA, İstanbul
“Hafızanın Dönüşümü” Performistanbul’un 2018 yılında gerçekleşen “Bu Bir Performans Değildir” adlı sergisi ile bir bağ kuruyor mu? Hangi açılardan bağ kuruyor?
2018 yılında Daire Sanat ev sahipliğinde gerçekleşen “Bu Bir Performans Değildir” sergisi, performans kalıntılarını izleyici ile buluşturmayı hedefliyordu. Odağını süreç ve dönüşüme çevirerek, elle tutulamayan bir disiplin olan performans sanatının, süreç sonunda esere dönüşen objeleri ile “izlerini” ortaya çıkarmayı amaçladı. “Artık olmayan bir şey nasıl sergilenir? Bir performansın hafızası nasıl aktarılabilir?” soruları üzerinden performans sanatının yeniden sergilenme biçimlerini araştırmaya devam ediyoruz. Bu sergide, performans kalıntılarının yanı sıra gerçekleştirdikleri performansın kalıntısı karşısında ne hissettikleri ve deneyimlerini paylaştıkları bir ses kaydı eşlik ediyordu. Bu bağlamda, “Hafızanın Dönüşümü”, “Bu Bir Performans Değildir” sergisinin ve bu alandaki -sanatçılarımızla beraber sürdürdüğümüz- araştırmalarımızın devamı niteliğinde diyebiliriz.
Pandemi ile beraber sanallığa daha da bağlı hala geldiğimiz, insan etkileşimini yeterince yakından hissetmediğimiz dönemlerde performans sanatının bu değişim içindeki yeri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Herkes için zor bir dönem oldu; bir araya gelmenin, kolektif deneyimler yaşamanın, birbirimize yaklaşmanın, dokunmanın ve sarılmanın, aynı havayı solumanın yaşamsal ihtiyaçlar olduğunu tüm dünyada gördük. Performans sanatının temel öğelerini oluşturan fizikselliğin, ortak zaman ve mekân paylaşımının bu disiplin için neredeyse vazgeçilmez olması, tabii ki bu alanı ve aktörlerini derinden etkiledi. Ama her disiplinde olduğu gibi, bu disiplin de evrilmek, içinde bulunduğu koşullara uyum sağlamak ve yeni dil arayışını sürdürmek zorunda. Türkiye’de yaşanan ilk kapanmanın ardından 17 Mart 2020’de tüm performans sanatçılarına açık, “Stay LIVE at Home (Evde CANLI Kal)” başlıklı bir davet yayınladık. Bu davetin amacı, kuruluş amacımız olan, performans sanatçılarını bir çatı altında toplamak, üretimlerine sahip çıkmak ve projelerini hayata geçirmek için sağladığımız desteği dijitalden de olsa devam ettirmekti. Aynı zamanda performans sanatının birleştirici ve iyileştirici gücünden yola çıkarak, performans sanatçılarının farklı coğrafyalar ve pratikler üzerinden sanatsal üretimlerini desteklemek, yeni kitlelerle buluşturmak ve en önemlisi bir topluluk (community) oluşturmak istedik. Davetimize cevap veren tüm sanatçılar farklı bir sanatçıyı aday göstererek hem projenin yayılmasına hem de topluluğun büyümesine destek oldular. Bir yıl devam eden proje kapsamında 20 ülkeden 75 sanatçıyla 107 performans gerçekleştirdik. Bu süreçte fiziksel olarak paylaşılan mekân aynı olmasa da kavramsal olarak ev ve -ev olarak hissettiğimiz- yerde sanatçılar ve izleyiciler buluştu. Tüm performansların -tek kriteri olan- canlı gerçekleşmiş olmasıyla eş zamanlı olarak performanslar izleyiciye ulaştı. Farklı coğrafyalarda farklı zaman dilimlerini paylaşan sanatçı ve izleyiciler, fiziksel bir ortamda mümkün olamayacak ama dijital alanın sayesinde aynı ânda buluşabildiler. Performans sanatının geleceğinin tabii ki dijitalde olduğunu savunmuyoruz. Ama bunun da bir mecra ve alan olduğunu bu süreçte bolca deneyimlemiş olduk.
Sorular Hafızanın Dönüşümü sergisinin eş küratörleri Simge Burhanoğlu ve Azra İşmen tarafından cevaplanmıştır.
Yonca Keremoğlu, Haziran 2021