”Tekrar, ritm ve döngü” artnivo.com’un solo sergiler dizisinin ilki Erdal İnci’nin ”Clones Project” adlı video-art sergisiyle başlıyor. Erdal İnci, ‘Clones Project’ olarak adlandırabileceğimiz çalışmalarına 2009’dan beri süre gelen bir şekilde devam ediyor. Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde gerçekleşen sergisinde sanatçının bu sergi için ilk kez dik kompozisyonla çalıştığı bir işinin yanı sıra, figüratif ve ışık kaynağı ya da farklı objelerle yaptığı geometrik soyut veya mimari detaylara sahip peyzaj niteliği taşıyan dokuz işi yer alıyor. Sanatçı ‘yeni medya’ olarak bilinen video-art alanında yapıtlar üretse de, onun sanatını tanımlarken geleneksel resim terminolojisine başvurmamız tesadüfi değil. Genç kuşağın dijital alanda en güçlü isimlerinden biri olarak uluslararası ve yerel sanat ortamında dikkatleri üzerine toplayan sanatçı, aslında Hacettepe Üniversitesi Resim bölümü kökenli ve üretimini düşünme biçimi de resimsel.
Erdal’ın video işlerinin kökenine, kompozisyon anlayışına ve ritmine bakacak olursak resmin geleneksel yaklaşımının izlerini okuyabilmek mümkün. Sanatçı, fırça yerine kamerasıyla ‘resim yapmaya’ başladığında, geometrik formlar oluşturan figür hareketlerinin kısa yinelemeri sonucu bir titreşim matematiği kurguladığını ve kendini sürekli tekrar eden görüntüler oluşturmaya başladığını görüyoruz. Bu anlamda Erdal’ın, döngüsel olarak tekrar eden ve yaşayan ‘resimler’ çizdiğini söyleyebiliriz… Belki de sanatçının, izleyici ile kurduğu iletişimin bu kadar güçlü olmasının sebeplerinden biri de bu; bugünün görsel dili neden dijital ve hareketli imajlardan oluşmasın? Güncelin bize sunduklarını düşünecek olursak bu çok da mantıklı duruyor. Her daim elimizde olan akıllı telefonlarımızla sürekli fotoğraf ve video çekip, bu görüntüleri farklı formatlarda montajlayıp yayınlama hali artık bizler için bile sıradanken, sanatçının görsel üretim için bu tip araçlara başvurması oldukça samimi bir dile sahip olduğunu gösteriyor. Ayrıca, Erdal’ın işlerindeki bu döngüsel tekrar, yaşamın da bir parçası. Sürekli değişkenlik teşkil ediyormuş gibi gözüken yaşam, bazı olayları farklı kişiler ve zamanlarda tekrarlayarak bize yeniden ve yine aynı duyguları deneyimleten bir döngüyü yaşatmayı başarıyor.
Erdal’ın videolarında dikkat çeken iki ana unsur söz konusu; hareket ve zaman. Videodaki kadraj, onun için resimdeki kompozisyonun ana şeması anlamına geliyor. İşlerinin çoğunu dış mekanda çeken sanatçı için, kullandığı mekanı renk ve formlar yerine hareket ve zaman ile kompoze ediyor. Videolarına hareketi getiren ana öğe genellikle figür olarak karşımıza çıkıyor. Figürün sistematik olarak sürekli tekrar ettiği hareket, zamanı sonsuzlaştırıyor ve döngüsel kılıyor. Figür veya figürler, bu tekrardan dolayı robotik bir kurguya sahiplermiş gibi gözüküyorlar. Robotik figür tekrarı, sanatçının bir kaç saniyelik çekimlerden meydana gelen videolarını ‘loop’layarak kurgulamasından kaynaklanıyor. Böylelikle figür sonsuz kez ‘klonlanmış’ gibi gözüküyor. Erdal’ın yarattığı bu kitlesel klon kalabalığı, yapıtın içinde yeni bir doku ve örüntü (pattern) meydana getiriyor. Sanatçı, bu örüntüyü şehir dokusuna zıtlık oluşturacak şekilde kurguluyor.
Erdal’ın tüm işlerinde neredeyse figür olarak kendini kullandığını görüyoruz, dolayısıyla otobiyografik değere sahipler. Öte yandan, sanatçının bireysel olarak var olduğu çalışmalarında bir kaç saniyelik görüntüyü oluşturmak için düzenli biçimde yaptığı hareketler performatif bir nitelik taşıyor. İnci’nin bu bağlamda videonun kurgusunu oluştururken öncesinde kareografiyi tasarladığını söyleyebiliriz. Sanatçının kendisinin bulunduğu işlerinin yanı sıra bazılarında, çekimin gerçekleştiği mekanda hali hazırda var olan diğer bireyler de kompozisyona dahil olurlarken, sanatçının kendisini de mutlaka bir karede görüyoruz. ‘Clones Project’ sergisinde yer alan dokuz işten ‘Centipedes’ adını taşıyan iş Taksim Meydanı’nda geçiyor ve o an meydanda bulundukları için İnci’nin kurgusuna dahil olan diğer bireyler işin kompozisyonuna hizmet ediyorlar. ‘Centipedes’ sergide yer alan tek dikine iş, bunun yanı sıra Erdal’ın diğer işlerinden en önemli ayırt edici özelliği; kurgusunun doğrusal bir zaman yapısına sahip olması. Çalışmaya dahil olan meydandaki bireylerin örüntüye dönüşen yürüyüş rotalarını görüyoruz. 6 dakika boyunca kadraja giren kuşlar ise kompozisyona ikincil bir ritm kazandırıyor. İşin, kuşbakışı çekilmiş olması, normalde Taksim Meydanı’nı ve oradaki hareketliliği izlemek açısından da izleyiciye farklı bir deneyim yaşatıyor.
Çoğu işte karşımıza çıkan, robotik tekrar sergide yer alan ‘Stumblers’ adlı işinde ise bilinçli olarak bozuluyor. İşin isminden de anlaşıldığı üzere, kompozisyondaki figür tökezliyor ve klonlanmış figürün kusursuz ritmini bir anda insanileştiriyor. Erdal’ın işlerinde örtülü bir sosyo-politik eleştirel dil olduğunu söylemek mümkün. Bu durum ‘Stumblers’ta da görülüyor; videodaki koşarken takılan figür sistem tarafından dalgınlık veya dikkatsizlik olarak yaftalanır ve istenmez. Oysaki insanidir ve anlık farkındalığın sonucu da yaşanmış olabilir. Bu insani hata eğer yayılır ve yeni bir kitlesel dalgaya yol açarsa sistemi dönüştürecektir. Sistemin asıl korktuğu, kendi düzenini bozacak böylesi bir dalgalanmadır. ‘Stumblers’ çalışması, işte böylesi kitlesel bir ‘hataya(!)’ odaklanmaktadır. Bu niteliğe sahip bir başka figüratif iş ise ’99 Percent’ adını taşıyor. Sanatçı bu çalışmada, İsviçre bankası Credit Suisse’nin 2014 yılında yaptığı, dünya genelindeki ekonomik verileri derlediği istatiksel araştırmayı kaynak alıyor. Bu veri-görselleştirmesinde Türkiye’deki servet dağılımını yüzdesel olarak görüyoruz. Araştırmaya göre en zengin yüzde birlik kesim toplam mal varlığının yüzde 54’üne sahip. Bu oran Türkiye’yi Rusya’nın ardından dünyanın en kötü ikinci ülkesi yapıyor. Bu dramatik istatistiği görselleştirmek için çemberin yüzde 46’lık kısmına sıkışık düzende yürümeye çalışan 99 figür yerleştirdiğini görüyoruz. Bu çalışmayı Die Zeit Online gazetesi Nisan ayında haberleştirerek yayınladı.
Sergide figüratif işlerinin yanı sıra mimarinin egemen olduğu, ‘peyzaj’ niteliği taşıyan ama yine Erdal’ın performatif bir hareket ile mimariye müdahale ettiği geometrik soyut işleriyle karşılaşıyoruz. Sanatçının, çalışmalarında ağırlıklı olarak kamusal alanlar tercih ettiğini görüyoruz. Bunun bilinçli bir tercih olduğu şüphesiz. Şehrin mimari unsurları arka planda kalıyormuş gibi gözükse de aslında ‘manzara’ olmaktan çıkıp işe katkıda bulunuyorlar. Erdal, bu tip işlerinde videonun kompozisyonundaki ana figür olmasına rağmen belli belirsiz görülür ama asıl dikkat çekici nokta ritmik hareketi sonucu geometrik bir form meydana getirdiği farklı objelerdir. Bu objeler kimi zaman bir ışık kaynağı veya geometrik kesimli plaka, panel olabiliyor. Objeye kazandırdığı ritmik hareket, nesneyi başlı başına bir ‘kinetik heykel’e dönüştürürken, bulunduğu mekana da müdahale ediyor. Klasik dönem Mimar Sinan eseri Kılıç Ali Paşa Camii ve Barok dönem I. Mahmut Çeşmesi önünde çekilen ‘Light Dome’ adlı işinde, figür yerine objenin, yani enstrümanın klonlanması söz konusu. Ayrıca sanatçı, farklı dönemlere ait iki görkemli kubbenin önüne, farlı bir enstrüman kullanarak yeni bir form hatta üçüncü bir kubbe kazandırıyor ve bu üçüncü kubbe dijital bir mimari forma sahip olup, mimari bir öğe olarak kompozisyonu tamamlıyor. Benzer bir yaklaşımı, Erdal’ın sergide de yer alan ‘Toroid’ adlı işinde de görmek mümkün. ‘Tunel Square’ ve ‘Kurdela Street’ adlı işlerinde ise ışıkla mimariye müdahele etmenin yanı sıra, alanın ışık kaynağı ile geometrik soyut bir kompozisyonla resmedilişini görebiliyoruz.
Erdal’ın, belli sayıdaki niceliği, bir veriyi figürle ilişkilendirdiği, mimariyi ışıkla aydınlattığı, hatta kinetik heykeller yarattığı, döngüselliği ritm ve sonsuzlukla birleştirdiği işlerinin yer aldığı serginin temelini, işlerin karakteristik yapısını medana getiren ana ögenin -kimi zaman figür, kimi zaman bir enstrüman veya ışık kaynağı- sonsuz kez klonlandığı izlenimi veren görüntü oluşturuyor. İşte tam da bu noktada serginin adı ortaya çıkıyor: ‘Clones Project’.