Gökyüzü Sanki Gökyüzü Değildi

Küratör: Eline Verstegen
13.12.2017 – 13.02.2018

 

Özge Enginöz l huber.huber l Douglas Mandry l Jacqueline Roditi l Maarten Vanermen l Matthias Yzebaert

Tehlikeli bir sırtta tek başıma asılıyken,
Gürültülü kuru rüzgarın kulağıma üflediği garip sözlerle!
Gökyüzü sanki gökyüzü değildi
Yeryüzünden- ve bulutları yerinden oynatan hareket ile!

1799’da İngiliz şair William Wordsworth, Prelude adlı eserinde ilk yücelik deneyimlerinden birini anımsadı. Bir kayalığın üzerinde asılıyken, doğanın göz kamaştırıcı ancak tehlikeli gücünü hissetti. Mutlak ihtişam ile korku arasındaki sınırda kısılıp kalmış durumdayken, rüzgarın sesi anlaşılmaz bir hale geldi, gökyüzü tanınmaz oldu ve doğa, doğa olmaktan çıktı. Geride kalan, serbest bir alandı.

Bu alıntı, on sekizinci yüzyılın sonlarında ve on dokuzuncu yüzyılın başlarında, Romantiklerin doğayı yüceliğin ilk ve en önemli kaynağı olarak gördüğü dönemi simgeler. Engin gökyüzü, sonsuz okyanuslar veya muhteşem dağ manzaraları ile bir defada kavranması zor olan, derin karşılaşmalar, yer ve zamandan bağımsız gözüken büyüleyici deneyimleri mümkün kılmıştır.

Bununla birlikte, günümüzde çağdaş sanat uygulamalarında, spiritüalizme ve büyüye karşı artan ilgi, hayalcilik, duygular ve heyecanlar, sosyo-politik veya sosyo-ekonomik anlatılar ve doğanın yüceliği dahil olmak üzere, genel anlamda Romantik kaygıların arttığı gözlemleniyor. Bu durum da bizi şu soruya getiriyor: neden şimdi?

Günümüzde, dünya ile ilgili, Romantiklerin hissettiğine benzer ve gittikçe artan bir rahatsızlık olduğu söylenebilir: insanlar da, sanatçılar da endişe verici siyasal, ekonomik ve ekolojik istikrarsızlıklarla ve kuşkulu teknolojik ilerlemelerle dolu bir toplumdan kaçış yollarının ve alternatif toplumların arayışındalar. Bu da, Hollandalı filozof ve kültür teorisyenleri Timotheus Vermeulen ve Robin Van den Akker’in, bu neo-Romantizm’in yeni bir “duygu yapısının”, yani metamodernizm’in göstergesi olduğuna inanmalarına yol açmıştır.

Epistemolojik açıdan, metamodernizm Kantçı “sanki”ye dayanıyor: insanlık tarihinde doğal bir amacın var olmadığının kabul edildiğini, ancak varmış gibi davranıldığını iddia etmektedir. Bunun etkisi, hiçbir zaman ulaşılamayacağı konusunda net bir farkındalık sahibi olunmasına rağmen, bilinmeyen bir amaca yönelik olarak görünüşte emin bir ilerlemedir. Ontolojik olarak, metamodernizm, bir yanda modern bağlanma ve ütopizm ile öte yanda postmodern ayrılma ve ironi arasında dalgalanmaktadır. Dalgalanma kelimesi, metamodernizmi tamamen kavramak için çok önemlidir: duygunun yapısının, “umut ile melankoli; saflık ile bilgelik; empati ile apati; birlik ile çokluk; tümlük ile parçalanma; arılık ile bulanıklık” arasında mükemmel ve statik bir denge olmadığının ancak bir sarkaç gibi kendisini sürekli yeniden konumlandırdığının sinyallerini verir. Böylece metamodernizm sonradan ortaya çıkar ancak modern ve post modern yaklaşımlar arasında bir tür “bilgilendirilmiş saflık, pragmatik idealizm” olarak düşünülebilecek şekilde gidip gelir.

Bu çerçevede, Gökyüzü Sanki Gökyüzü Değildi adlı sergi, ilgili kavramları araştıran ve işleri metamodernizmin neo-romantik hassasiyetini doğanın yüceliğine vurgu yaparak yansıtan sanatçıları bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. Aynı anda keyifli ve korkutucu olanın, bilinenin içindeki bilinmeyenin, sonlunun içindeki sonsuzun, her şeyi kapsayan, karşı konulmaz deneyimini ele almak ve yaşatmak istemektedirler.

 

Çeviri: Verda Sigura

Sergideki sanatçıları inceleyin:

huber.huber

Douglas Mandry

Jacqueline Roditi

Maarten Vanermen

Matthias Yzebaert

Sergilenen eserleri satın almak için: