27.10.2014 – 11.11.2014
Küratör: Yasemin Bay
Belki bütün ömrünce her an birçok şeyler onu arkada bırakıyordu. Sonra olduğu yerde birden bire kabuklaşıyor, çok ince, görünmez bir şeyle o anda etrafından ayrılıyordu. ‘Biz mi gidiyoruz, onlar mı?’ Sual buydu…”
Ahmet Hamdi Tanpınar, “Huzur” adlı romanında baş kahramanımız Mümtaz ‘kaybettikleri’ni düşünürken bu sorgulamayı yaşatıyor ona… Sahi biz mi ardımızda bırakıyoruz ‘an’ları, ‘onları’ ya da ‘mekan’ları? Yoksa kendileri mi sıyrılıp gidiyor hayatımızdan…
Arkamızda kalan mekanları düşününce şunu gözlemliyorum, deneyimlediğimiz mekanlar ya da kurguladığımız mekanların ne kadarı yaşam alanlarımız olarak hayatımızda kalıyor? Tanpınar’ın romanında karakter üzerinden değindiği gibi; biz mi gidiyoruz?, onlar mı?… Her geçen gün bu koca şehirde kaybettiklerimiz… Kimini kentsel dönüşüme kurban veriyoruz; parkımız için hepimiz ayaklanıyoruz, onu kaybetmemek için sıkı sıkı sarılıyoruz birbirimize. Kimini ise biz ‘görmüyoruz’ artık. Ardımızda bırakıp gidiyoruz…
“Huzur” da yazarın bize sorduğu soruyu geniş anlamıyla düşünüp, mekan ölçeğinde ele alırsak, geçmişimizde gizli ya da hafızamızda yarattığımız alanlar akla geliyor… Anılarımızda kalan, kimi zaman kaybettiğimiz ya da bizim için ‘gizli’ kalan mekanlar bunlar. Küratörlüğünü üstlendiğim bu sergi, bu konuya odaklanıyor ve “Kayıp Mekanlar” başlığı altında sanatçıların bu temayı nasıl ele aldığına odaklanıyor.
“Kayıp Mekanlar” adlı sergide Öykü Ersoy, Burcu Perçin, Çınar Eslek, Alp Sime, Sena, Ali Arif Ersen, Reysi Kamhi, Hale Güngör Oppenheimer, Sevim Sancaktar, Furkan Birgün, Antonio Cosentino, Yahya Bağcı ve Zeynep Akan’ın yapıtlarına yansıyan mekanları bir araya getirdik. Kayıp mekanlara sadece arkamızda bıraktığımız reel anlamıyla mekanlar olarak bakmadık. Bu manzaralardaki kimi mekanlar gerçekten vardılar. Mesela Ali Arif Ersen’in 2003 tarihli “İsimsiz” fotoğrafı. Ersen’in Gökçeada’da çektiği bu fotoğrafta Yunanistan’a göç eden yaşlı bir Rum hanımın evindeki yatağı görüyoruz. Şimdi bu ev yok… Zayi…
Kimi sanatçılar ise tasarladıkları, hayallerinde kurdukları mekanlarla dahil oldular sergiye. Çınar Eslek’in fotoğrafında olduğu gibi… Sanatçı akışkan bir malzeme olan sütten yararlanarak yarattığı kompozisyonunda zaman-mekan kavramları üzerinden giderek bir anlatı kuruyor. Bir mekan algısı yaratıyor.
Mekan kavramı en geniş anlamıyla da karşımıza çıkıyor. Tıpkı Yahya Bağcı’nın ‘kayıt dışı müzeler’ olarak tanımladığı yağlıboya serisinden sergiye dahil olan işinde olduğu gibi. Bağcı’nın bu yapıtında ailenin kimliğini belgeleyen, artık günümüzde pek çok evde kullanılmayan ‘vitrin’i görüyoruz. Bu vitrin aslında başlıbaşına bir müzeye dönüşüyor, sahiplerinin geçmişini, sahip olduklarını gözler önüne seriyor.
Farklı bakış açılarından ele alanınan ‘mekan’ kavramı, farklı metaryellerle ve farklı medyumlarda şekillendirilmiş olarak karşımıza “Kayıp Mekanlar” başlığı altında çıkıyor. Onbir sanatçının yer aldığı bu sergiyi, siz online olarak gezerken, benim kürasyonunu yaparken düşündüğüm ve kendi belleğimde yer eden momentumların çakışmasını izleyici olarak sizin de zihninizde yakalamanızı dilerim…
Yasemin BAY