21.04.2014 – 18.07.2014

Küratör: Isabella Icoz

Kadın sanatçılar, pek çok farklı zamanda ve pek çok farklı yerde sanat üretimi ile ilgilenmişlerdir. Kadın sanatçılar cinsiyet önyargıları nedeniyle ana akım sanat dünyasında; eğitimde, dolaşımda, yapıtlarının satışında, kendilerini tanıtmada ve kabul görmede zorluklarla karşılaşmaktadır. 1960’ların sonlarında, kadın sanatçılar ve sanat tarihçileri, kadının sanattaki rolüne açık olarak değinen ve sanat tarihinde kadınları keşfeden Feminist sanat hareketini başlatmışlardır. O zamandan bu yana kadınlar sanat dünyasında gittikçe daha güçlü ve dikkat çekici hale gelmişlerdir. 1993 yılında Rachel Whiteread, çağdaş sanat dünyasının en önemli ödülü olan Turner Prize’ı kazanan ilk kadın sanatçı olmuştur. 1997 yılında ise Gillian Wearing’in kazandığı Turner Prize’ın son eleme listesini ise tamamen kadın sanatçılar oluşturmaktaydı. Türkiye’de ise paralel yaklaşımları, tabuları kıran Gülsün Karamustafa ve Hale Tenger gibi kadın sanatçılarda görmek mümkün. Keza bugün bu isimler Türkiye’nin önde gelen sanatçıları arasında gösterilmektedir.

90’lı yılların başından bu yana kadın sanatçılar kendilerini göstermeye başlarken, internetin sanattaki rolünün önemi de dikkat çekici bir hal almıştır. İnternet, sanata entegre, sanatla etkileşimli, katılımcı ve interaktif yapıtların ortaya çıkmasına katkı sağlayarak, yeni formların oluşumunda rol oynamıştır. Sadece yeni türlerde sanat icra edenleri tanımladığı için değil, aynı zamanda geçmişteki ve günümüzdeki tüm sanat yapıtlarını birleştirici en büyük kaynak olduğu için de önem bakımından kendini göstermeye başlamıştır. Online sanat projeleri küresel izleyici kitlesi ile büyük bir hareket halini almıştır. 1995 yılına kadar tüm internet sitelerinin %8’i sanatçılar tarafından üretilmiştir. Bu durum sanatçılara eşi görülmemiş yeni bir aracı, en başından itibaren şekillendirme fırsatı sunmuştur. Sosyal ve ekonomik bir fenomen olarak İnternete yönelik artan heyecan ile teşvik edilen, yeni makalelerin çoğalması ve müze sergileri, ‘online art’ kavramını 21. yüzyılda sanatın geleceği hakkındaki tartışmanın ön saflarına taşımıştır.

artnivo.com’un ilk online sergi projesine katılan kadın sanatçılara tekrar teşekkür etmek istiyorum. Sanatçılar, Gökçe Er, Handan Figen, Leyla Gediz, Burcu Gökçek, Burcu Perçin, SENA, Duygu Süzen, Güneş Terkol, Gözde Türkkan ve Burcu Yağcıoğlu bu sergiye katılmayı nezaketle kabul etmişlerdir. Bu sergi için, görsel ya da entelektüel olarak ya da her ikisi birden kapsayarak, sınırları zorlayan genç nesil kadın sanatçılara odaklanmış bulunuyorum. Sergide, projenin amacına yönelik olarak 40 yaş altı çağdaş sanatçılar kuşağının önde gelen isimlerinin ulaşılabilir rakamlara işlerini seçtim.

Seçilen işler, algıyı ve sosyal fikirleri yöneten dilsiz kültürel kurallara yönelen sanatçıların içsel bakışlarını incelemek üzere bir tema etrafında şekillendirilmektedir. ‘Dünya I – II’ adlı işte, Leyla Gediz’in dünya haritası izlenimi veren telden yapılmış objeyi kullanarak nasıl bir ‘dünya’ tasviri yaptığını görüyorsunuz. Güneş Terkol’un işlerinde kadınların sessiz öykülerini, günlük hayatı kullanarak genellikle canlandırıcı bir tehdit duygusu ile dönüştürdüğünü ve bu kadınların kendi gerçekliklerini geri kazanmalarını sağlamayı hedeflediğini okuyabiliyorsunuz. Gözde Türkkan’ın fotoğrafçılığı öznel bir belgesel yaklaşımı ile cinsiyet politikaları, kimlikleri ve cinselliğe odaklanıyor. Handan Figen için, sanatının çoğunlukla kimlik arayışı, sanat tarihi, aile, ev, tesadüfler ve anlık olarak gelişen şekiller gibi temaların etrafında döndüğünü söylemek mümkün. Burcu Yağcıoğlu ise ‘Dart the Paper, Arrow the Pencil’ adlı eserinde sanatçı Alphonso Lingis’in Zoontologies’deki ‘Animal Body, Inhuman Face’ adlı alıntısından esinleniyor. “Maksatlı her bir hareket /akım rağbet görmeye başladığında teleolojiden uzaklaşır ve bu akımı tekrar tekrar başlatan bir güç ile birlikte bir dönemsellik olarak var olmaya devam etmek yerine içsel bir yoğunluk olarak devam eder”. Duygu Süzen doğadan ilham alan görselleri ve doğanın kaotik olaylarını soyut bir sunuma dönüştürüyor. Burcu Perçin’in temel odağı ise, sanayi toplumlarının doğayı göz ardı edip, insanoğlunu öncelik haline getirme politikası. Sena’nın eseri cinsel kimlik ve sosyal eşitlik konularını ele alıyor. Burcu Gökçek’in işi, sıradan ve bilindik olanı, yeni ve heyecan uyandırıcı olan ile birleştirirken, Gökçe Er’in eserlerini tamamlayan şekilde, aklımız, bedenimiz ve ruhumuz arasındaki ilişkinin altını çizmektedir.

Isabella Icoz